Suriye Selçuklu Devleti

Türk tarihi

Suriye Selçuklu Devleti 1092-1117 tarihleri arasında Suriye bölgesini yönetmiş Türk devletidir.[1]

Kuruluşu ve İkiye Ayrılması

Suriye'yi fetheden ve 1078 yılından beri Büyük Selçuklu Devleti'nin Suriye meliki olan Tutuş (Sultan Alparslan'ın oğlu ve Sultan Melikşah'ın kardeşi), kendini sultan ilân ederek, yeğeni Sultan Berkyaruk'un üzerine yürümüş, Aralık 1094'te Bağdad'ı fethederek adına hutbe okutturmuş, fakat 1095'te Rey'de yeğenine yenilmişti. Oğullarından Tutuşoğlu Rıdvan Halep'te, ve Tutuşoğlu Dukak Dımaşk'da hâkimiyetlerini ilân ettiler. Halep hakimi Rıdvan Haçlılarla mücadele etti. Bir ara sınırlarını Güney Anadolu'ya kadar genişletti. 1117'de ise her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline geçmişti.

Antakya’yı fetheden Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Suriye hakimiyetini ele geçirmek istedi. Bu maksatla 1085 yılında Halep’i ele geçirmek için hareket etti. Haleb Valisi İbn-i Huteytî, Tutuş’tan yardım istedi. Melik Tutuş, yanında Artuk Bey olduğu halde, harekete geçti. İki hânedan üyesi Haleb civarında Ayn Seylem mevkiinde karşılaştılar. 1086 yılında yapılan muharebede Kutalmışoğlu Süleyman Şah hayatını kaybetti. Tutuş, Haleb'i ele geçirdiyse de, iç kaleyi alamadı. Suriye'deki hadiseler üzerine Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, bölgeye sefer düzenledi. Tutuş, Dımaşk'a çekildi.[2]

Sultan Melikşah'ın Suriye’den ayrılmasından sonra Tutuş, harekete geçip 1090'da Humus'u ele geçirdi. Trablusşam kuşatması başarısızlıkla neticelendi. Melikşah'ın vefatı üzerine Sultan Berkyaruk ile saltanat mücadelesine girişen Tutuş, Rey yakınlarında yaptığı savaşta komutanlarının karşı tarafa geçmesi sebebiyle mağlup oldu ve 1095'te genç yaşta hayatını kaybetti.[3] Melik Tutuş’un ölümünden sonra oğullarından Rıdvan Halep'te, Dukak ise Dımaşk'ta saltanatını ilan etti. Böylece Suriye Selçuklu Devleti, Halep Melikliği ve Dımaşk Melikliği olmak üzere iki kola ayrıldı.[4]

Haleb Melikliği

Melik Rıdvan, Haleb Selçuklu Melikliği'ni kurduktan sonra hükümdarlık sahasını genişletmeye çalıştı. İlk önce beraberinde Vezîr Cenâh ed-Devle olduğu hâlde Suruç üzerine yürümüş, fakat Artukoğlu Sökmen Bey'in başarılı savunması karşısında buradan çekilerek 1096'da Ermeni Toros idaresindeki Urfa'yı zaptetmişti. Melik Rıdvan şehri iç kalesinin idaresini Antakya valisi Yağısıyan'a vererek Haleb'e döndü. Rıdvan Dımaşk şehrini de alarak, babasının sağlığındaki topraklara sahip olmak istiyordu. Sonuçta Dımaşk'ı kuşattı, fakat başarısız oldu.

İki kardeş arasındaki bu hâkimiyet mücadelesinden faydalanan Fatımiler, Emîr el-Cüyûş Efdal kumandasındaki bir orduyu Kudüs'e gönderdi. Fatımi ordusu 40 gün süren bir kuşatma ve savaştan sonra Ağustos 1096'da KudüsArtuk ailesinden teslim aldı. Melik Rıdvan ise aynı ay içinde Antakya yörelerine kadar uzanan yağma ve tahrip akınlarında bulundu, daha sonra Dımaşk'ı ele geçirmek üzere hazırlıklara girişti ise de bu sadece başarısız bir teşebbüs oldu. Çok geçmeden Melik Dukak, Rıdvan'a mukabele olarak Haleb üzerine yürümeğe teşebbüs etti. İki taraf orduları Kennesrîn'de karşılaştılar. Rıdvan, 20 Mart 1097 tarihinde Dukak ve beraberindekileri ağır bir yenilgiye uğrattı. Dukak, Rıdvan'ın tabiiyetini tanımak zorunda kaldı.[5]

Bu sırada Rıdvan Haleb'deki hakimiyetini devam ettirebilmek için Fatımilerin desteğine ihtiyaç duymuş ve bu devletle işbirliği yapmıştı. Bunun neticesinde hakim olduğu yerlerde 4 hafta süreyle Mısır Fatımi Halîfesi el-Musta'li adına hutbe okuttu. Ancak kendi çevresinin şiddetli tepkileri üzerine hutbe tekrar Abbasi Halifesi adına okunmuş ve Rıdvan, 1097'de Halife el-Mustazhir'den af dilemişti.

Bu sırada Müslüman ülkelerine batıdan Haçlı Seferleri'nin başladı. Anadolu'yu geçen Haçlılar 1098 yılında Antakya'yı aldılar. Haçlılar bundan sonra hakimiyet sahalarını genişletmeğe çalıştı, Antakya kontu Bohemond Haleb'e bağlı bazı kaleleri işgal etti. Bir süre sonra Melik Rıdvan harekete geçerek Haleb çevresinde Haçlıların eline geçen birçok yeri geri aldı, böylece bir süre için Haçlı tehlikesinden uzak kalınmıştı. Fakat bu çok kısa sürdü ve 1105'te Kınnesrin'de Rıdvan ile Haçlılar tekrar karşılaştılar. Ancak Rıdvan Haçlılar ile yapılan savaşı kaybederek Haleb'e çekilmek zorunda kaldı. Haçlılar onun bu yenilgisinden yararlanarak Haleb bölgesinde yağma ve istilaya giriştiler.

Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar 1106'da Musul bölgesine Emir Çavlı Sakavu'yu atamıştı. Çavlı Musul'a hâkim olabilmek için Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ile mücadeleye girişti ve Melik Rıdvan'dan da bu hususta yardım istedi. Rıdvan da askerleriyle birlikte ona katıldı. Yapılan savaşı kaybeden I. Kılıç Arslan, 1107'de Habur suyunda boğuldu. Fakat daha sonra Rıdvan ile Çavlı'nın arası açıldı. Rıdvan bu durumda Antakya prensi Tancred'e mektup yazarak ondan yardım istedi. Ayrıca Çavlı'nın Haleb'i tehdit ve onun Suriye'deki Haçlı hakimiyeti için de bir tehlike teşkil ettiğini bildirdi. Tancred, Melik Rıdvan ile anlaşırken, Çavlı da Urfa Kontu Baudouin ile birleşti. İki taraf arasında Tel-Başir'deki savaş Ekim 1108'de Tancred ve Rıdvan lehine neticelendi.

1110'da Emir Mevdud idaresindeki Selçuklu kuvvetlerinin Urfa'yı kuşatması, Haçlıları bu şehri kurtarmak maksadıyla bir süre için Suriye'den ayrılmalarına yol açtı. Melik Rıdvan bu fırsattan istifâde ederek Antakya bölgesine kadar akınlarda bulundu. Daha sonra Antakya'ya dönen Tancred Rıdvan'a aralarındaki anlaşmanın bozulduğunu bildirerek karşı harekete geçti, önemli bazı kaleleri zaptederek ve yağma akınları ile bölgeyi büyük zarara soktu. Melik Rıdvan, 1111'de Tancred ile daha ağır şartlarda bir barış yapmak zorunda kaldı.

Melik Rıdvan bir süre sonra Haçlıların Haleb yöresindeki faaliyetleri sebebiyle güç duruma düşmüş ve yardım için Büyük Selçuklulara başvurmuştu. Sultan Muhammed Tapar'ın çağrısına birçok Müslüman emir uymuş ve Mevdud'un idaresindeki bu Selçuklu ordusu, Joscelin'in elinde bulunan Tel-Başir'i kuşatmıştı. Fakat sonuç alınamamıştır. Melik Rıdvan ise Haleb Selçuklu Melikliği'nin Haçlıların baskısı sonunda yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu Emir Mevdud'a bildirerek, Selçuklu ordusunun Haleb'e gelmesini istedi. Emir Mevdud bu arzuyu kabul ederek Haleb bölgesine geldi. Ancak, muhtemelen Selçuklu askerlerinin sert hareketleri, Rıdvan'ın Haleb kapılarını kapamasına sebep oldu. Neticede Selçuklu ordusu Eylül 1111'de Haleb önünden ayrılmak zorunda kaldı.

Melik Rıdvan gittikçe artan Haçlı baskısı karşısında Dımaşk hakimi Tuğ-Tegin'i Haleb'e davet etti. Tuğ-Tegin buna uyarak Haleb'e geldi. Neticede Rıdvan ve Tuğ-Tegin bir anlaşma yaptılar. Buna göre, 1112 yılında Tuğ-Tegin Rıdvan adına hutbe okutup, para bastıracaktı. Çok geçmeden bu anlaşmanın bozuldu. Tuğ-Tegin kendisini tehdit eden Haçlılara karşı birçok Selçuklu emirinden, bu arada Melik Rıdvan'dan da yardım istemişti. Rıdvan muhtemelen yıllık vergi ödediği Antakya Kontu Roger'den çekinerek bu davete uymadı. Ancak Tuğ-Tegin ve Mevdud'un Haçlılara karşı Taberiyye savaşını kazanmalarından sonra yüz atlı gönderdi. Tuğ-Tegin 1113 yılında onun bu çekingen davranışına kızarak, aralarındaki anlaşmayı bozdu. Melik Rıdvan bu olaydan sonra çok yaşamamış, şiddetli bir hastalığa yakalanarak 10 Aralık 1113'de Halep'te öldü.

Yıkılışı

Melik Rıdvan'ın ölümünden sonra Haleb Melikliği'nin başına 16 yaşındaki oğlu Alp Arslan el-Ahras geçirildi. Ancak, idare tamamıyla atabegi olan Hadım Lü'lü'nün elinde bulunuyordu. Bu devrede Haleb'deki Bâtınîlerden şikâyetler artmıştı. Sultan Muhammed Tapar bir elçi göndererek Bâtınîlere karşı harekete geçilmesi ve onların liderlerinin öldürülmesi için emir verilmesini istedi. Alp Arslan bu isteğe uyarak bir kısım reisleri öldürttü. Bâtınîlerden nefret eden Haleb halkı da bu harekâta katılmıştı. Ancak Alp Arslan'ın meliklik devresi kısa sürdü. Yakınlarının tavsiyesi ile yardım için Tuğ-Tegin'e başvurdu, hatta Dımaşk'a dostça bir ziyaret yaptı. Tuğ-Tegin de onun müracaatını müspet karşılamıştı. Diğer taraftan Atabeg Lü'lü onun sorumsuzca davranışlarından ve Atabeg Tuğ-Tegin'in isteğine göre hareket edebileceğinden korkmuş, ayrıca kendi hayatını da tehlikede görerek Eylül 1114'te Alp Arslan'ı öldürtmüştü.

Atabeg Lü'lü, Alp Arslan'ın yerine altı yaşındaki kardeşi Sultan-şâh'ı tahta çıkardı. Böylece bir süre için devletin gerçek idarecisi oldu. Ancak kudretli bir melikin yokluğu ve ordusunun sayıca az olması, Haleb Melikliği'ni sadece adı geçen şehri savunmak durumunda bırakmıştı. Lü'lü ise hükümranlığını sürdürebilmek için; Haçlılar, Tuğ-Tegin ve Sultan Muhammed'den destek ve aynı maksatla zaman zaman da Artuklu İlgazî'ye başvuruyordu. Nihâyet 1117'de Lü'lü bir yolculuk sırasında beraberindeki Türk müfrezesi tarafından öldürüldü. Daha sonra idareyi başka hadımlar ele geçirdi. Sultan-şâh zâten yaşça küçük olduğundan sadece ismen melikti. Haleb şehri bu iç karışıklıklar sebebiyle Haçlıların yağma ve istilâsından kurtulamayacak bir durumda idi. Artuklu İlgazî 1117'de Haleb'i geçici olarak almıştı. Ertesi yıl sıkıntı içindeki halkın çağrısı ile İlgazî Haleb'e tamamen hâkim oldu ve 1118'de Sultan-şâh'ı da hapsetti. Bu suretle Haleb Melikliği, dolayısıyla Suriye Selçuklu Devleti, sona ermiş oluyordu.

Dımaşk Melikliği

Tutuş’un ölümünden sonra, oğlu Dukak, Suriye Selçuklularının Dımaşk sehrini eline gecirmis ve burada kurdudgu tabi devlete Dımaşk Selçuklu Melikliği adı verilmisti. Tutuş’un emrinde bulunan Emîr Zahiriddin Tuğtegin, Sultan Berkyaruk’un eline esir düşmüş, sonra serbest bırakılmıştı. Tuğtegin, Dımaşk'a gelerek Dukak’ın hizmetine girdi ve ordu kumandanlığına getirildi. Ayrıca, Dukak’ın annesiyle evlendi ve Savtegin’i ortadan kaldırarak, melikliğin idaresini ele aldı. Dukak, Șam’ı ele geçirmek isteyen ağabeyi, Haleb Meliki Rıdvan ile yaptığı mücadelede mağlup olunca, onun hakimiyetini kabul etti.[6]

Melik Dukak, bundan sonra Haçlılarla mücadele etti. Fakat Haçlı kumandanı Raymond de Saint Gilles'la 1102 yılında Trablus önünde yaptığı savaşı kaybetti. Daha sonra Cenâhüddevle, Rahbe’yi zaptetmek için sefer düzenlediyse de, buranın, Melik Dukak tarafından ele geçirildiğini öğrenince, bölgeden ayrıldı. Cenâhüddevle, Dukak’ın 1104 yılında ölümünden sonra, Atabeg Tuğtegin, önce onun bir yaşındaki oğlu II. Tutuş adına hutbe okuttu. Daha sonra Dukak’ın on iki yaşındaki kardeşi Muhiddin Bektaş'ı tahta geçirdi. Fakat, Tuğtegin’den korkan Muhiddin Bektaş, 1104 yılında Dımaşk'tan kaçtı. Böylece, Suriye Selçuklu Devleti'nin Dımaşk Melikliği kolu sona erdi ve yerine Tuğtegin ailesi Dımaşk Atabeyleri olarak Böriler Hânedânı kuruldu.[7]

Melikler

Haleb Melikleri
Dımaşk Melikleri

Kaynakça

  1. Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, TTKY, Ankara 1983
  2. Ali Sevim, Sıbt İbnü'l-Cevzî, Mir'âtü'z-zeman fî Tarihi'l-âyân, Selçuklularla ilgili bölümler. Ankara Üniversitesi DTCF, Ankara 1968.
  3. Ali Sevim, Suriye Selçukluları Tarihi I (Fetihten Tutuşʾun Ölümüne Kadar), Ankara Üniversitesi DTCF, Ankara 1965.
  4. Ali Sevim, Suriye Selçukluları Tarihi II (Tutuşʾun Ölümünden Sonra), Üniversitesi DTCF, Ankara 1983.
  5. Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilât ve Kültür, TTKY, Ankara 1995, ISBN 9789751606907.
  6. Gibb, H.A.R. The Damascus Chronicle of the Crusades: Extracted and Translated from the Chronicle of İbn al-Qalanisi, Londra 1932 (İngilizce).
  7. Setton, Kenneth (ed.) (1958) A History of the Crusades, vol. I. University of Pennsylvania Press, Online) (İngilizce)
This article is issued from Vikipedi - version of the 10/14/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.