Mustafa Kemal Atatürk

Mareşal  · Gazi  · Ebedi Şef[1]
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk, İzmir'den ayrılışında, Basmane Tren İstasyonu'nda. (9 Temmuz 1926)
1. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Görev süresi
29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1938
Başbakan İsmet İnönü (1923-24, 25-37)
Ali Fethi Bey (1924-25)
Celal Bayar (1937-39)
Yerine gelen İsmet İnönü
1. İcra Vekilleri Heyeti Reisi
Görev süresi
30 Nisan 1920 - 24 Ocak 1921
Yerine gelen Fevzi Paşa (Çakmak)
Türk Ordusu Başkumandanı
Görev süresi
5 Ağustos 1921 - 29 Ekim 1923
Atayan Türkiye Büyük Millet Meclisi
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Görev süresi
24 Nisan 1920 - 29 Ekim 1923
Yerine gelen Ali Fethi Bey (Okyar)
1. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Görev süresi
9 Eylül 1923 - 10 Kasım 1938
Yerine gelen İsmet İnönü
Türkiye Büyük Millet Meclisi
1., 2., 3., 4. ve 5. Dönem Milletvekili
Görev süresi
23 Nisan 1920 - 10 Kasım 1938
Seçim Bölgesi
Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Umumî Reisi
Görev süresi
7 Eylül 1919 - 9 Eylül 1923
Heyet-i Temsiliye Reisi
Görev süresi
24 Ağustos 1919 - 9 Eylül 1923
Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyâri
Görev süresi
15 Ağustos 1918 - 9 Temmuz 1919
Hükümdar VI. Mehmed
9. Ordu Kıtaatı Müfettişi
(sonradan 3. Ordu Müfettişi)
Görev süresi
16 Mayıs 1919 - 9 Temmuz 1919
Yıldırım Ordular Grubu Kumandanı
Görev süresi
31 Ekim 1918 - 7 Kasım 1918
Yerine geldiği Liman von Sanders
7. Ordu Kumandanı
Görev süresi
7 Ağustos 1918 - 7 Kasım 1918
Yerine geldiği Fevzi Paşa
2. Ordu Kumandanı
Görev süresi
7 Ağustos 1918 - 7 Kasım 1918
Yerine geldiği Ahmed İzzed Paşa
Kişisel bilgiler
Doğum Ali Rıza oğlu Mustafa
19 Mayıs 1881(1881-05-19)[2]
Selanik, Selanik Vilayeti, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 10 Kasım 1938 (57 yaşında)
Dolmabahçe Sarayı, İstanbul, Türkiye
Yattığı yer Etnografya Müzesi, Ankara (21 Kasım 1938 - 10 Kasım 1953)
Anıtkabir, Ankara
(10 Kasım 1953'ten beri)
Milliyeti Türk
Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Eşi Latife Hanım (e. 192325)
Bitirdiği okul Mekteb-i Harbiye-i Şahâne
Mekteb-i Erkân-ı Harbiyye-i Şâhâne
Hükümeti I. İcra Vekilleri Heyeti
İmzası
Askerî hizmeti
Takma adı Şerif (Trablusgarp Savaşı'nda)
Bağlılığı Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı (1893-1919)
Türkiye Türkiye (1921-1923)
Branşı Piyade[3]
Hizmet yılları 1893-1923
Rütbesi Mareşal
Komutası
Çatışma/savaşları 31 Mart Ayaklanması
Trablusgarp Savaşı
Balkan Savaşları
I. Dünya Savaşı
(Çanakkale Cephesi · Kafkasya Cephesi · Sina ve Filistin Cephesi)
Türk Kurtuluş Savaşı
(Batı Cephesi)
Ödülleri Liste (24 madalya)
Bu makale serisinin bir parçasıdır
Mustafa Kemal Atatürk
Galeri: Resim, ses, video
  Kategori

Mustafa Kemal Atatürk (19 Mayıs[2] 1881, Selanik – 10 Kasım 1938, İstanbul), Türk Kurtuluş Savaşı'nın askeri ve siyasi lideri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve 1923'ten 1938'e dek görev yapmış ilk Cumhurbaşkanı, Türk Ordusu Mareşali ve daha öncesinde bir Osmanlı paşası.

Atatürk I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusuna hizmet veriyordu; Çanakkale Cephesi'nde albaylığa, Sina-Filistin Cephesi'nde ise Yıldırım Orduları (7. Ordu) generalliğine atanmıştır. Savaşın sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisini takiben Türk Kurtuluş Savaşı'ndaki Türk Ulusal Hareketi'ne önderlik etmiştir. Kurtuluş Savaşı sürecinde Ankara Hükûmeti'ni kurmuş, askeri eylemleriyle İtilaf Devletleri tarafından gönderilen askeri güçleri bozguna uğratmış ve Türk milletini zafere götürmüştür. Atatürk daha sonra eski Osmanlı İmparatorluğu'nu modern ve seküler bir ulus devletine dönüştürmek için politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel reformlar başlatmıştır. Liderliği altında binlerce yeni okul inşa edildi. İlköğretim ücretsiz ve zorunlu hale getirildi. Kadınlara sivil eşitlik ve politik haklar verildi. Köylülerin sırtına yüklenen ağır vergiler azaltıldı. Türk Orduları Başkomutanı olarak Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki başarısından dolayı 19 Eylül 1921 tarihinde "Gazi" unvanını almış ve mareşalliğe yükselmiştir. Halk Fırkası'nı kurmuş ve ilk genel başkanı olmuştur. 1938 yılındaki vefatına kadar arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten cumhurbaşkanı olmuştur.

Atatürk tarihte oynadığı önemli rolden dolayı pek çok yazar ve tarihçi tarafından incelenmiş ve hakkında 379 eser yazılmıştır. Bu yönüyle hakkında en çok eser yazılan ilk 100 kişi arasında yer almaktadır. Ayrıca dünyada ilk kez ve tek örnek olmak üzere, Birleşmiş Milletler'in UNESCO örgütü tarafından, kendisinin 100. doğum yılı olması sebebiyle ve tüm ülkelerin oy birliğiyle 1981 yılı "Atatürk Yılı" olarak kabul edilmiştir. Dergilerinin Kasım 1981 sayısında da, Atatürk ve Türkiye konusu ele alınmıştır.

Çocukluk ve gençlik (1881-1904)

Kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde Hanım ve Atatürk
Harp Okulu'nda arkadaşları ile birlikte, 1901

1839'da Kocacık'ta doğduğu sanılan[4] babası Ali Rıza Efendi, aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ'dandır.[5] Babasını ailesi 14-15. yüzyılda Anadolu'dan bölgeye göç etmiş olan Kocacık Yörüklerindendir.[4][5][6][7][8] Bazı yabancı kaynaklara göre ise babasının ailesi Arnavutlardandır.[9][10][11][12] Annesinin kökeni ise Karaman'dan Rumeli'ye gelen Türkmenlerdendir.[13] Ailesi ile Selanik'e göç eden Ali Rıza Bey,[14] burada gümrük memurluğu ve kereste ticareti yaptı.[15] Ali Rıza Bey ayrıca 93 Harbi (1877-78) esnasında yerel birliklerde teğmenlik yapmıştı.[16]

Ali Rıza Bey, 1871 yılında, 1857 yılında Selanik'in batısındaki Langaza'da çiftçi bir ailede doğan[16][17] Zübeyde Hanım'la evlenmişti.[18] Mustafa Kemal Atatürk, bu çiftin çocuğu olarak rumî 1296 (miladî 1881) yılında Selanik'te doğmuştur. Samsun'a çıktığı 19 Mayıs tarihini doğum günü kabul etmiştir.[19] Fatma, Ömer, Ahmet, Naciye ve Makbule adlı beş kardeşinin ilk dördü küçük yaşta hayatını kaybetmiştir.[20][21]

Öğrenim çağına gelen Mustafa'nın hangi okula gideceği konusunda annesi ile babası arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Annesi Mustafa'nın Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine gitmesini istiyor, babası ise o dönemki yeni yöntemlerle eğitim yapan seküler[16] Mektebi Şemsi İbtidai'nde (Şemsi Efendi Mektebi) okumasını istiyordu. En sonunda önce mahalle mektebine başlayan Mustafa, birkaç gün sonra Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti.[22] Atatürk, okul seçimindeki bu kararı için hayatı boyunca babasına minnettarlık duymuştur.[16] 1888 yılında babasını kaybetti.[23] Bir süre Rapla Çiftliği'nde annesinin üvey kardeşi[16] Hüseyin'in yanında kalıp hafif çiftlik işleriyle uğraştıktan sonra -eğitimsiz kalacağından endişe eden annesinin isteğiyle-[16] Selanik'e dönüp okulunu bitirdi.[24] Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.[25]

Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki ev 1870'te Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 1878'de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük eve taşınmışlardır.[26]

Mustafa, seküler bir okul olan ve bürokrat yetiştiren[16] Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Ancak muhitindeki askerî öğrencilerin üniformalarından da etkilenerek[16] -annesinin karşı çıkmasına rağmen-[16] 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda matematik öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, ona anlamı mükemmellik, olgunluk olan "Kemal" adını verdi.[27] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısını etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli subay Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal'in tarihe olan merakını güçlendirdi.[28] Bu tarihte başlayan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmak istediyse de hem idadi öğrencisi olduğu için hem de 16 yaşında olduğundan dolayı cepheye gidememiştir. Bu okulu ikincilikle bitirdi.[29] 13 Mart 1899'da[30] [31] İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye girdi. Birinci sınıfı 27., ikinci sınıfı 11., üçüncü sınıfı 1902'de mülazım (bugünkü ismiyle Teğmen) rütbesiyle 549 kişi arasından piyade sınıf sekizincisi (1317 - P.8) olarak bitirdi.[29] Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne (Harp Akademisi) devam ederek 11 Ocak 1905'te ''kurmay yüzbaşı'' rütbesiyle mezun oldu.[32]

Askerlik (1905-1918)

Erken dönem

Kıdemli Yüzbaşı

Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan 5.Ordu'ya staj amacıyla gönderildi. Bu stajında piyade, süvari ve topçu sınıflarında görev aldı.1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) 5. Ordu emrinde görev yaptı. İlk stajı 5. Ordu'ya bağlı 30'uncu Süvari Alayı'nda gerçekleşti.[33] Bu dönemde düşük rütbeli stajyer bir kurmay subay olarak Suriye'nin çeşitli bölgelerindeki isyanlarla ilgilenen Mustafa Kemal, "küçük savaş" (gerilla savaşı) üzerine tecrübe kazandı. İsyanlarla uğraştığı dört aydan sonra Şam'a döndü. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit (Özdeş) Bey ve askerî tabip Mustafa Cantekin ile 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordudan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orada cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini bildirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi.[34] 20 Haziran 1907'de Kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya kurmay olarak atandı[32] ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası: 322)[35]. 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[32]

23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra Aralık 1908 sonlarında[36] İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere bugünkü Libya'nın bir parçası olan Trablusgarp'a gönderildi. Burada 1908 Devrimi'nin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[37] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi Garnizonu'na önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyana meyilli Şeyh Mansur'un evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli insanları hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek ordu planlamaya başladı.[36][38]

13 Ocak 1909'da 3. Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyet'e karşı 3. Ordu'ya bağlı Taşkışla'da konuşlanmış 2. ve 4. Avcı Taburları'nın isyanıyla başlayan, diğer birliklerin katılımıyla genişleyen 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmay başkanı oldu. Daha sonra 3. Ordu Kurmaylığı, 3. Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı, 5. Kolordu Kurmaylığı, 38. Piyade Alayı Komutanlığı görevlerinde bulundu.[32][36]

Stuart Kline'ın Türk Havacılık Kronolojisi kitabına göre[39], Mustafa Kemal, 1910 yılında Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na katıldı. Burada yeni üretilen uçakların deneme uçuşuları yapılıyordu. Ali Rıza Paşa, bu uçuşlardan birine katılmak isteyen Mustafa Kemal'i önledi. Ve akabinde uçuş yapan o uçak dönüş esnasında yere çakıldı.[40] Bazı kaynaklar tarafından, bu hikâyeye dayanarak Atatürk'ün uçağa binmekten korktuğu iddia edilse de kitabın yazarı Kline, Atatürk'ün olaydan sonra 3 defa uçağa bindiğinden bahseder.[41]

Mustafa Kemal, dönüşünün ardından 27 Eylül 1911'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhı'nda görev aldı.[42]

Trablusgarp Savaşı

Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal

İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırısıyla 19 Eylül 1911'de başlayan Trablusgarp Savaşı'nda, 27 Kasım 1911'de Binbaşı[32] olan Mustafa Kemal, Binbaşı Enver Bey, Fuat (Bulca), Nuri (Conker) ve Binbaşı Fethi (Okyar) gibi diğer İttihatçı subaylarla birlikte 18 Aralık 1911'de hareket etti.[43] Mustafa Kemal ile grubu, Mısır'da Kahire[44] ve İskenderiye üzerinden Bingazi'ye gitti. 19 Ekimde İskenderiye'den yola çıktıktan bir süre sonra bir hastalık geçirdi.[45] 22 Aralık'ta Tobruk yakınında zafer kazandı. Derne'deki 16 - 17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü ve 6 Mart'ta Derne Komutanlığı'na getirildi.[46] Aynı yılın eylülünde başlayan barış görüşmelerine rağmen çatışmalar sürerken, Karadağ'ın 8 Ekim'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesi ve Balkan Savaşları'nın başlaması nedeniyle barışa razı olunmasıyla Mustafa Kemal ve diğer subaylar İstanbul'a geri döndüler.

Balkan Savaşları

Balkan Savaşları başladığında Trablusgarp'ta görev yapan Derne Komutanı Mustafa Kemal ve Binbaşı Nuri Bey, bu savaşlarda görev almak istediler.[47] Mustafa Kemal, dönemin Osmanlı Harbiye Nezareti Enver Bey'in de izni ile 24 Ekim 1912'de Trablusgarp'tan ayrılmıştır.[47] 24 Kasım 1912'de karargâhı Bolayır'da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atandı.[48] Osmanlı ordusu burada general Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4. Ordusuna yenildi. Haziran 1913'de başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda komutası altındaki birliklerle Dimetoka ve Edirne'ye girdi.

27 Ekim 1913'te Sofya askerî ataşeliğine atanarak yakın arkadaşı Sofya sefiri (elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı.[49] Ek görev olarak Belgrad ve Çetine askerî ataşeliğini de yürüttü.[49] Bu görevde iken 1 Mart 1914'te yarbaylığa (kaymakam) yükseldi.[49]

I. Dünya Savaşı

Çanakkale Savaşları sırasında.
Sina ve Filistin Cephesi'nde.
Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı sırasında (1918). Üzerindeki, Padişahın Onursal Yaveri olduğunu simgeleyen şerittir.
Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya Yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.

Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de I. Dünya Savaşı başladı, Osmanlı Devleti de 29 Ekim 1914'te savaşa girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal 3. Kolordu emrinde Tekfurdağ'da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığına atandı.[32]

Çanakkale Savaşı

19. Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komutanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı'nda durdurdu.[50] Bu başarı üzerine 5. Ordu komutanı Mareşal Otto Liman von Sanders'in takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915'te Miralaylığa yükseldi.[32] İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Otto Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basını tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna tanıtıldı.

Kafkasya Cephesi

14 Ocak 1916'da Gelibolu'dan Edirne'ye sevk edilmiş olan 16. Kolordu komutanlığına atandı. Edirne'de bulunduğu 2 ay kadar süre boyunca 16. Kolordu'nun ikmali, toparlanması ve eğitimi ile ilgilendi. Doğu Cephesinde Rus birlikleri Osmanlı 3. Ordusu'nu püskürtmüş 16 Şubatta Erzurum'u, 3 Martta Bitlis, Muş, Van ve Hakkâri'yi işgal etmişti. Albay Mustafa Kemal 15 Mart tarihinde 3. Orduyu desteklemesi için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır'a gönderildi. Rütbesine göre kendisine ağır bir sorumluluk verilen 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal 1 Nisan 1916'da Diyarbakır'da iken Tuğgeneralliğe (Mirliva) yükseltildi ve Paşa unvanını aldı. Mustafa Kemal taktik bir geri çekilme emri verdi. Daha sonra beklenmedik bir saldırı ile Muş'u Ruslardan kurtararak Osmanlı birliklerine stratejik bir üstünlük sağladı. Kafkas Cephesindeki bu başarısından dolayı Altın Kılıç madalyası ile ödüllendirildi. Ağustos ayında Muş ve Bitlis tümüyle Rus işgalinden kurtarıldı.

Sina ve Filistin Cephesi

7 Mart 1917'de karargâhı Diyarbakır'da bulunan 2. Ordu Komutan Vekilliğine atandıktan sonra Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7. Ordu Komutanlığına atandı.[32]

Mustafa Kemal Diyarbakır'dayken, İttihatçı fedailerden Yakup Cemil bir hükûmet darbesi yapmaya karar vermiştir. Savaşın kaybedildiğini düşünmektedir. Tek kurtuluş yolunun Bab-ı Âli'yi basıp, hükûmeti devirerek Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı'nı değiştirmek olduğuna inanmaktadır. Yeni Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı olarak da Mustafa Kemal'i düşünmektedir. Anlaştığı arkadaşlarından biri komployu Enver Paşa'ya haber vermiştir. Bunun üzerine Yakup Cemil kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Mustafa Kemal Falih Rıfkı Atay'a anlattığı hatıralarında şöyle demektedir: "O vakit tümenlerimden birine komuta eden Ali Fuad (Cebesoy)'a : Yakup Cemil asılmış. Sebebi de ben Başkomutan vekili ve Harbiye nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul'a gittiğimde ilk iş olarak Yakup Cemil'i cezalandırırdım. Eğer ben, o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek bir adamsam, adam değilim!" demiştir.[51]

15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Kayzer II. Wilhelm, Genel Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.

1918'in Haziran ayında Viyana ve (bugünkü adı Karlovy Vary olan) Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan Mehmed Reşad'ın vefatı ve Vahdettin'in cülusu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a döndü. 15 Ağustos'ta 7. Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne atandı[52] ve ardından Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri) unvanı verildi. Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1918 tarihinde Vahdettin'in başyaveri Naci (Eldeniz) Bey'e bir telgraf çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni hükûmette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesini istedi[53]. Ardından 6 Ekim'de 7. Ordu komutanlığından istifa etti.

19 Eylül 1918'de Edmund Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetleri, genel taarruza geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete uğrattı. 1 Ekim'de Şam, 25 Ekim'de Halep düştü. Mustafa Kemal Paşa, İngiliz ordularını, Halep'te durdurarak, savunma hattı kurmayı başardı.

30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19. maddesi gereğince, Yıldırım Orduları Grubu kumandanı olan Otto Liman von Sanders Paşa'nın görevden alınması üzerine Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7. Ordu lağvedildi.[54]

10 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Kıt'alarının komutasını 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a hareket etti ve 13 Kasım'da İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Haydarpaşa'dan İstanbul'a geçerken boğaza demirli düşman savaş gemilerini gördüğünde ünlü "Geldikleri gibi giderler" sözünü söyledi. Mütareke döneminde Fethi Bey (Okyar) ile birlikte Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı bir tavrı koyan Minber gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde bulundu.

Milli Mücadele (1919-1923)

Örgütlenme

9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 17 Nisan 1919

Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye) şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başlamıştı. Kendisi son görev yeri Adana'dan ayrılmadan Ulukışla'ya gelerek ilk örgütlenmeyi başlatmıştır.

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı

2 Şubat 1919 tarihinde Mersinli Cemal Paşa doğudaki Osmanlı ordularını mütareke koşullarına göre düzenlemek için müfettiş olarak Anadolu'ya gönderilmişti. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe ve Fransız Yüksek Komiseri Amiral Amet, 1918 yılı Kasım ayında Osmanlı hükûmetine nota verdiler. Doğuda Türklerin silahlanıp Hristiyanları öldürdüğünü, buna karşı önlem alınmasını talep ettiler. Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahdettin tarafından işgal kuvvetlerinin Yüksek Komiserlerinin verdiği notalar gereğince olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet)'deki Hristiyan ahaliyi korumak ve işgal kuvvetlerine karşı yapılan ufak çaplı isyanları bastırmak için görevlendirildi. Atatürk, gazeteci Falih Rıfkı Atay'a Samsun'a hareket etmeden önce Vahdettin ile olan son görüşmesini anlatmıştır. Bu görüşmede Vahdettin, Samsun'a hareket etmeden önce kendisini ziyarete gelen Mustafa Kemal Paşa'ya "Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!" demiştir. Ancak Atatürk, Vahdettin'in samimiyetinden emin olamadığını, onun İtilaf Devletleri'nin siyasetine uygun hareket ederek bu siyasete karşı gelen Türklerin yatıştırılmasını istediğini anlatmıştır.[55] Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), 'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a çıktı.[56]

Amasya Genelgesi

Mustafa Kemal ve arkadaşları Havza'daki çalışmalarını tamamladıktan sonra 12 Haziran 1919'da Amasya'ya geçti. 22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya Genelgesi'ni yayınladı. Genelge hazırlandıktan sonra Erzurum'da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e gönderilerek onayı alındı. Daha sonra bütün mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla ulaştırıldı. Amasya Genelgesi İstanbul'da bulunan işgal güçlerinin tepkisi çekmiştir ve İngilizler Mustafa Kemal'i İstanbul'a geri getirmek için İstanbul Hükumeti üzerindeki baskılarını arttırmıştır. Bu sırada İçişleri bakanı olan Ali Kemal Bey bir genelge yayımlayarak Mustafa Kemal'in iyi bir asker olduğunu ancak İngiliz baskısı sonucu görevinden alındığını ifade etmiştir. Amasya Genelgesi'nde vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu, İstanbul Hükumetinin üzerine aldığı sorumluluğu yerine getiremediği, bu durumun milleti yok olmuş gibi gösterdiği anlatılmıştır. Genelgede "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan edilmiştir. Anadolu'nun her bakımdan güvenli bir yeri olan Sivas'ta bir kongre toplanacağı belirtilmiştir. Bu kongreye katılmak için her ilden 3 temsilcinin seçilerek gönderilmesi ve temsilcilerin seyahatlerini gizli tutmaları istenmiştir. Doğu illeri için de Erzurum'da bir kongrenin toplanacağı, daha sonra Erzurum Kongresi üyelerinin de Sivas'a katılmak üzere hareket edeceği belirtilmiştir.[57]

Erzurum Kongresi

Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı.[58] Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve Kongre başkanlığına seçildi. Bu kongrede milli sınırlar içinde vatanın bölünmez bir bütün olduğu, vatanı korumayı ve bağımsızlığı sağlamayı İstanbul hükumeti sağlayamazsa, geçici bir hükumet kurulacağı, hristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengeyi bozacak ayrıcalık verilemeyeceği, manda ve himayenin kabul edilemeyeceği kararlaştırılmıştır.[59]

Sivas Kongresi

4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi'nde alınan kararları uygulamak amacıyla bir Temsil Heyeti oluşturuldu ve başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa seçildi.[60] Kongrede, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalandığı gün işgale uğramamış vatan topraklarının bir bütün olduğu ve birbirinden ayrılamayacağı vurgulanmıştır. Kuvay-i Milliye'nin tek kuvvet olarak tanınması ve milli iradenin egemen kılınmasının esas olduğu belirtilmiştir. Milli iradeyi temsil etmek üzere Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin derhal toplanması ve hükumet kararlarının meclisin denetimine sunulması istenmiştir. Sivas Kongresi'nde bütün milli cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.[61]

TBMM'nin Açılışı

27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. Bu dönemde, Osmanlı topraklarının paylaşılması sürecinin son aşaması olup "Amerikan Mandası" olarak dile gelen dış politika sorunu da tartışılarak reddedilmiştir. Aralık 1919 tarihini taşıyan son ABD teklifinde[62] "geniş bir Ermenistan yanında bir Türk Devleti" kurulması] stratejik hedef olarak ortaya konmuştur. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal güçlerince basılması ve önde gelen vatanperver mebusların tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi. TBMM bir kurucu meclis gibi çalışarak Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükümetinin altyapısını kurdu.

Hâkimiyetin sağlanması

24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı

Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yi Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yi Milliye gruplarına karşı verildi.

İnönü Savaşları

İngiltere başbakanı Lloyd George'a göre Yunanistan büyümeli ve İngiltere ile menfaatleri birleştirilmeliydi. Yunanistan boğazları Avrupa'ya açık tutmalı, Akdeniz'de İngiltere'nin çıkarlarına uygun davranmalıydı. Eğer böyle davranmazsa İngiliz donanması onu uslandırmak için yeterdi. Sevres Antlaşması'nın kuvvet kullanılmadan uygulanamayacağı anlaşılmıştı. İtilaf Devletleri ise kuvvet kullanacak halde değildi. İtilaf Devletleri, Yunanları yalnız Türk illerini alıp kendi vatanına katmak için değil, kendi davalarını da yürütmek için Anadolu'ya çıkardı. Ancak İtilaf Devletleri de Türkiye'ye karşı uygulanacak politikalarda artık beraber değildir. İtalya Yunanların Anadolu'ya yerleşmesinden dolayı rahatsızdı. Fransa ise Suriye'deki toprak kazançlarını yeterli görmektedir. Artık Yunanlar kendi ordularıyla Anadolu'ya boyun eğdirmek zorundadır. Mustafa Kemal de Yunan ordusunu yenerse, Türkiye'yi kurtarmış olacaktır.[63] 6 Ocak 1921 günü Bursa’dan Eskişehir'e ve Uşak’tan Afyon'a doğru iki kol hâlinde ileri harekâta başlayan Yunan Ordusu, 9 Ocak'ta İnönü mevzilerine kadar ilerledi. Ancak Türk Ordusu'nun savunması karşısında ileri gidemeyeceklerini anlayarak, 11 Ocak 1921 sabahı İnönü mevzilerinden çekilmek zorunda kaldı. Birinci İnönü Muharebesi düzenli ordunun ilk zaferi olduğundan Kuva-yi Milliye'den düzenli orduya geçiş hızlanmış, halkın yeni kurulan orduya güveni artmıştır. Bu başarı bütün dünyanın dikkatini çekmiş; İtilaf Devletleri, 26 Ocak 1921'de Osmanlı Devleti’nin Londra’ya bir heyet göndermesini ve bu toplantıda Ankara Hükûmetinden de temsilci bulundurulmasını istemişlerdir.[64]

Birinci İnönü zaferinden sonra İtilaf Devletleri Sevr Antlaşması'nda Türklerin yararına bir değişiklik yapılmasını görüşmek için Londra’da bir konferans toplanmasına karar vermişlerdir. 21 Şubat–11 Mart 1921 tarihleri arasında yapılan konferansta, Türkler yararına bir sonuç çıkmamış, mücadele devam etmiştir. Yunanistan, Londra Konferansı bitmeden, Anadolu’da yeni bir saldırı yapmak üzere hazırlıklara başlamıştır. 23 Mart 1921 günü sabah erken saatlerde, 3. Yunan Kolordusunun Batı Cephesinden, 1. Yunan Kolordusunun da Güney Cephesinden ileri harekete geçmesiyle muharebeler başlamıştır. 23 Mart–1 Nisan 1921 arasında meydana gelen İkinci İnönü Muharebesi tekrar Türk Kuvvetlerinin zaferiyle sona ermiştir. Bu zaferden sonra Fransızlar Zonguldak'tan, İtalyanlar da Güney Anadolu'dan askerlerini çekmeye başlamıştır.[65]

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri

İnönü Savaşları'nda savunma taktiği uygulayan Türk Ordusu, Aslıhanlar-Dumlupınar çarpışmalarında ise henüz saldırı gücüne ulaşamadığını göstermişti. Bu durumdan yararlanmaya karar veren Yunan Ordusu İnönü, Eskişehir, Afyon ve Kütahya arasındaki çizgide yer alan Türk mevzilerine yüklenerek buraları işgal etmek ve Ankara'ya kadar ilerlemek istiyordu. Takviye birliklerle iyice güçlenen Yunan Ordusu 10 Temmuz 1921'den itibaren saldırıya geçti ve 20 Temmuz'a kadar yaptıkları saldırılarla Türk Ordusu'nu geri çekilmeye zorladı. Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusunun Sakarya Irmağı'nın doğusuna kadar çekilmesini emretti. Böylece vakit kazanılacaktı. Bu savaşlar sonunda Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük stratejik bölgeler elden çıktı. TBMM'de moral bozukluğu yaşandı ve sert tartışmalar meydana geldi. Ancak Yunan Ordusu büyük ateş ve silah üstünlüğüne rağmen, Türk Ordusunu yok edememişti. Türk Ordusu, güvenli bir şekilde Sakarya'nın doğusuna çekilmişti.[66]

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı. Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladı. Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı. Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkomutan olmayı kabul ettiğini ancak başkomutanlığın faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yetkilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı. Paşa'nın başkomutanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu. 5 Ağustos 1921 günü oy birliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa, TBMM Orduları Başkomutanlığı'na getirildi.[67]

Sakarya Meydan Muharebesi

Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekâlif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı. 12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı.[68] 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi.[69] Türk Ordusu ani bir taarruzla Yunan Ordusu'nu Sakarya Nehri'nin doğusundan çıkarmayı başardı. Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'yı oy birliğiyle Mareşal rütbesine terfi ettirdi ve Gazi unvanı verdi.[70] Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zayiatı; 5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 49.289'dur. Yunan ordusunun zararı; 3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir.[69]

Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra, 13 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile Güney Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalandı. Böylece Türkiye'nin doğu sınırı tamamen güvenlik altına alındı. Fransa ise TBMM Hükümeti ile 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Fransa TBMM Hükümeti'ni tanımış ve Hatay-İskenderun dışında, Türkiye'nin bugünkü güney sınırı çizildi. Antlaşma sayesinde güney cephesi güvenli duruma geldiğinden buradaki Türk birlikleri de Batı Cephesi'ne kaydırıldı. İtalyanlar ise, Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinde tutunamayacaklarını anlayarak 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerlerden çekildi. Sakarya Meydan Muharebesi sonrasında İngiltere de Ankara'yı tanıyarak TBMM ile, 23 Ekim 1921 tarihinde tutsakların serbest bırakılması konusunda antlaşma yapıldı.[69]

Büyük Taarruz

Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa Kocatepe'de. (26 Ağustos 1922)

Tam 1 yıl süren taarruz hazırlıkları sonucunda, 26 Ağustos 1922 sabahı büyük bir dikkatle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasıdır. 30 Ağustos günü Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bir gün içinde Yunan Ordusunun büyük bir bölümü imha edildi. 31 Ağustos'ta Mustafa Kemal Paşa komutanlarını Çalköy'deki karargâhında toplayarak kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızlı bir şekilde takip edilmesini ve İzmir ile civarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege'ye doğru ilerlenmesini emretti. 1 Eylül günü Başkomutan Mustafa Kemal bir bildiri yayımlayarak ordulara şu emrini verdi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”.[71]

Türk Ordusu 2 Eylül’de Uşak’ı geri aldı. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Nikolaos Trikupis esir edildi. 9 Eylül'de Türk Süvarileri İzmir'e girdi. 18 Eylül 1922'ye kadar yapılan Takip Harekâtıyla tüm Batı Anadolu’daki Yunan birlikleri sınır dışına çıkarıldı. Türk ordusunun kazandığı bu başarı, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlattı.[71]

Karşıyaka'da Mustafa Kemal'in kalması için yakınları Yunanların elinde esir olan bir baba-oğul evlerini hazırlamıştır. Bu evde daha önce Yunan Kralı Konstantin de kalmış, eve merdivenlerde ayakları altına serilen Türk Bayrağı'nı çiğneyerek girmiştir. Bu kez baba-oğul merdivenlere Yunan Bayrağı'nı sermiştir. Mustafa Kemal Paşa eve girecekken "Lütfedin, bu karşılıkla bu lekeyi silin!" denilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da "O, geçmişse hata etmiş; bir milletin onuru olan bayrak çiğnenmez, ben onun hatasını tekrar etmem. Bayrağı kaldırın yerden." diyerek bayrağı kaldırtmıştır.[72]

İzmir kurtarıldıktan sonra asıl sorun, İstanbul ve Boğazlar Bölgesi'nde sürmekte olan müttefik kuvvetler işgalinin sona erdirilmesidir. Türk Kuvvetleri derhal Çanakkale'ye yönelerek buraların Trakya dahil boşaltılmasını talebederler. İngiltere buna ek Donanma (ki içlerinde zamanın en modern 2 adet Uçak Gemisi bulunmaktadır) ve Kara Kuvveti göndererek cevap verir.[73] Aynı şekilde ABD başkanı da 28.9.1922 günü 13 yeni savaş gemisinin Türkiye'ye komşu denizlere gönderilmesini emredecektir.[74] 1908-1923 arasında komutanı Amiral Bristol olan USS Scorpion gemisinin, istihbarat yapmak suretiyle Lozan Antlaşması yapılana kadar devamlı İstanbul'da bulunduğu da anlaşılmaktadır. Barışa giden yol ancak bu ciddi askeri ve politik baskılarla mücadeleye devam sonucu kazanılmıştır.

Mudanya Ateşkes Antlaşması

Büyük Taarruz'dan sonra Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona ermiştir. Antlaşma 11 Ekim 1922 tarihinde imzalanmıştır. Antlaşma TBMM, İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanmıştır. Yunanlar görüşmelere katılmamış, İtalya vekaleten onları temsil etmiştir. Bu antlaşmanın hükümlerine göre Türk ve Yunan orduları arasındaki savaş bitmiştir. Doğu Trakya TBMM'ye teslim edilmiş ve barış antlaşması imzalanana kadar TBMM'nin burada en fazla 8000 kişilik bir jandarma kuvvetini bulundurmasına onay verilmiştir. Boğazlar ve İstanbul TBMM hükümetinin yönetimine bırakılmıştır. Barış antlaşması yapılana kadar İtilaf Devletleri'nin İstanbul'da kalması karara bağlanmıştır.[75]

Lozan Barış Antlaşması

Mudanya Ateşkes Antlaşması'ndan sonra barış görüşmelerinin yapılması için tarafsız bir ülke olan İsviçre'nin Lozan şehri seçilmiştir. Türkiye'yi İsmet İnönü temsil etmiştir. Konferans 20 Kasım 1922 günü toplanmış ve anlaşmazlık sonucu 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesilmiştir. 23 Nisan 1923'te görüşmeler tekrar başlamış ve 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Lozan Antlaşması'nda 20 Ekim 1921'de fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması'ndaki güney sınırı aynen korunmuştur. Irak sınırı çizilememiş ve 9 ay zarfında çözülmesi kararlaştırılmıştır. Meriç Nehri Yunanlarla olan sınır kabul edilmiştir. Karaağaç ve Çevresi savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verilmiştir. Ege Denizi'ndeki Bozcaada ve İmroz Türkiye'ye verilmiş, Yunanların elinde kalan Anadolu'ya yakın adaların silahsızlandırılmasına karar verilmiştir. Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır. 1845'ten Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar olan Osmanlı İmparatorluğu'nun borçları sermaye üzerinden yeniden hesaplanarak azaltılmıştır. Borçlar Osmanlı'dan ayrılan devletlere gelirlerine orantılı olarak bölüştürülmüştür. Türkiye'nin borçları Türk parası veya Fransız frangı üzerinden ödeme teklifi kabul edilmiştir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlardan serbest geçiş sağlanmış, Boğazlar Komisyonu kurulmuş, Boğazlar ve civarının askersiz hale getirilmesi sağlanmıştır. İstanbul'da yaşayan Rumlarla Batı Trakya'da yaşayan Türkler hariç Türkiye'deki bütün Rumlarla Yunanistan'daki bütün Türklerin yer değiştirmesi onaylanmıştır.[76] Böylece Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlanmıştır.[77] Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.

Cumhuriyetin İlanı

Saltanat kaldırıldıktan sonra Mustafa Kemal 15 Ocak 1923’te Eskişehir’de hükümet sistemleri konusunda yaptığı konuşmada cumhuriyete karşı çıkıyor ve cumhuriyet ile meşruti monarşi arasında bir fark olmadığını şu ifadelerle beyan ediyor:

Bütün cihan tarihinde ve bugün de dünya yüzünde mutlakıyet idaresine, meşruti idareye tesadüf ediyoruz, bir de cumhuri hükümetler görüyoruz.

Bildiğimiz meşruti ve cumhuri hükümetler teşkilatı kuvvetler ayrılığı esasına dayalı kabul edilmektedir. Biz kuvvetler birliği esasına dayanarak hükümet tesis ettik… Bence hakikatte kuvvetler ayrılığı yoktur, kuvvetler birliği vardır. Şer’i hükümlere uygunluk noktasından değerlendirmek isterseniz, hatırlatayım ki, bizim şer’i hükümlerimizde belli bir hükümet şekli ifadesi yoktur. Cumhuriyet, mutlakıyet şekilleri gibi bir şekil tespit olunmamıştır…[78][79]

Mustafa Kemal muhalefetin güçlendiği, seçimlerin ne zaman olacağı belirsizliğini korurken yasama ve yürütmenin başında bulunduğu konjonktürde, 19 Ocak 1923’te İzmit’te meclis hükümeti sistemini savunuyor ve cumhuriyetten üstün olduğunu şöyle açıklıyor:

Artık bizim hükümetimiz müstebit bir hükümet değildir. Mutlaki ve meşruti bir hükümet de değildir. Bizim hükümetimiz Fransa veya Amerika cumhuriyetlerine de benzemez. Bizim hükümetimiz bir halk hükümetidir. Tam bir şura hükümetidir. Yeni Türkiye devletinde saltanat milletindir…[80][81]

2 Şubat 1923’te İzmir’de yaptığı konuşmada Mustafa Kemal cumhuriyetle meşruti monarşi arasında çok ufak bir fark olduğunu şöyle ifade ediyor:

Mutlakiyet hükümetleri vardır, meşrutiyet hükümetleri vardır, cumhuriyet hükümetleri vardır. Bugün dünya üzerinde gördüğümüz şekillerdir. Fakat bütün bu isimleri iki sınıf ile ifade edebiliriz. Şahsi saltanat vardır veyahut meşruti saltanat vardır. Ben bu ifade tarzımla cumhuriyetle meşruti saltanat arasında çok ufak bir fark gördüm… Bence saltanat, cumhuriyet şeklinde belirli zaman için değişmez salahiyetlere sahip geçici bir sultan vardır. Diğerinde ise ömrü oldukça sultanlık eden ve öldükten sonra da evladına veyahut akraba ve yakınlarına miras olarak kalan sultanlık vardır…[82]

Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilan edileceğini ilk defa 22 Eylül 1923 günü Wiener Neue Freie Presse muhabirinin başkentin neresi olacağına dair sorduğu soruya verdiği cevapta ifade etmiştir:

Türkiye’nin payitahtı meselesine gelince. Bunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkar: Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin payitahtıdır.[83]

Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.[84] TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahdettin'i tahttan indirerek İstanbul hükûmetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'te İzmit Hünkâr Kasrı'nda İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir' diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı[85].

8 Nisan 1923'te, yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın temellerini attı.[86] Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.

25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey, İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı. Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı. Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan milletvekilleri kazandı. Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey, İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler. Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal, 26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükûmetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi. Böylece bir hükûmet krizi çıkmış oldu. Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.

Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.45'te TBMM Genel kurul toplantısı başladı. Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.[87]

Cumhurbaşkanlığı (1923-1938)

Cumhuriyet İlanı ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile Balâ, Ankara milletvekili[88][89] Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.[90] Atatürk kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi köklü değişime imza attı.

1924 Anayasası gereğince TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti.[91] Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celâl Bayar başbakanlık yapmıştır. Bu dönem içerisinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükûmet kuran isim İsmet İnönü'dür. Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükûmetler sırası ile 1. T.C. Hükûmeti, 2. T.C. Hükûmeti, 3. T.C. Hükûmeti, 4. T.C. Hükûmeti, 5. T.C. Hükûmeti, 6. T.C. Hükûmeti, 7. T.C. Hükûmeti ve 8. T.C. Hükûmeti'dir.

İç politika

20 Eylül 1928 Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Kayseri'de halka yeni Türk alfabesini tanıtırken
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, yanında İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve kadrosunun diğer üyeleriyle birlikte TBMM'den çıkıyor. (29 Ekim 1930)
Tokat'ta bir yurttaşın derdini dinleyen Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (21 Kasım 1930)

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi.[92]

Devrimler

Atatürk Kastamonu'da şapkayı tanıtırken (24 Ağustos 1925)

TBMM'de 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilerek, medreseler kaldırılmış ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır. Eğitim kurumlarının bir çatı altında toplanmasıyla eğitim millî bir nitelik kazanmıştır.[93]

3 Mart 1924'te TBMM'de kabul edilen bir kanunla halifelik kaldırılmıştır.[94] 3 Mart 1924 tarihinde Osmanlı hanedanı üyeleri vatandaşlıktan çıkarılarak yurt dışına sürülmüştür.[95]

17 Şubat 1925 tarihinde aşar vergisi kaldırılmıştır. Aşarın getirdiği gelir devletin giderlerinin yüzde otuzuna yaklaşmasına rağmen, köylünün rahatlatılması ve üretimin arttırılması amacıyla bu vergi kaldırılmıştır.[96]

25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu kabul edildi. Bu kanunla TBMM üyelerine ve memurlarına şapka giyme mecburiyeti getirildi ve Türk halkı da buna aykırı bir davranıştan men edildi.[97]

30 Kasım 1925'te tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması kanunu TBMM'de kabul edildi ve 13 Aralık 1925 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.[98]

Osmanlı Devleti'nde kullanılan saat, takvim ve ölçüler, Avrupa'daki devletlerden değişik olduğundan, sosyal, ticari ve resmî ilişkileri zorlaştırıyordu. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde farklılığı gidermek için bazı çalışmalar yapılsa da yetersizdi. Cumhuriyet döneminde bu sıkıntıları gidermek için çalışmalara başlandı. 26 Aralık 1925'te çıkarılan bir kanunla Hicri ve Rumi takvimlerin yerine Miladi Takvim kabul edildi ve 1 Ocak 1926'dan itibaren kullanılmaya başlandı. Bunun yanı sıra güneşin batışına göre ayarlanan alaturka saat yerine, çağdaş dünyanın kullandığı saat sistemi örnek alındı. Bir gün 24 saate bölünerek günlük hayat düzenlendi.[99]

1928 yılında milletlerarası rakamlar kabul edildi. 1931 yılında çıkarılan bir kanunla önceden kullanılan arşın, endaze, okka gibi ölçü birimleri kaldırılarak, bu ölçülerin yerine uzunluk ölçüsü olarak metre, ağırlık ölçüsü olarak kilo kabul edildi. Yapılan değişikliklerle ülkede ölçü birliği sağlandı.[99]

1935 yılında çıkarılan bir kanunla, cuma günü olan hafta tatili yerine cumartesi öğleden sonra ve pazar günü hafta tatili olarak belirlenmiştir.[99]

17 Şubat 1926 tarihinde İsviçre Medeni Kanunu'ndan tercüme edilip düzenlenerek oluşturulan Medeni Kanun kabul edilmiş ve 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla Türk aile hayatı yeniden düzenlenmiş; tek kadınla evlilik, resmî nikâh esası getirilmiş, miras konusunda eşitlik sağlanmıştır.[100]

1 Mart 1926 tarihinde 1889 İtalyan Zanerdelli Kanunu örnek alınarak hazırlanan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe konuldu.[101]

1 Kasım 1928'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni Türk harflerinin kabulüne ilişkin kanunu kabul etti. Kanunun kabulünden sonra halka okuma yazma öğretmek amacıyla Millet Mektepleri kuruldu. 24 Kasım 1928'de de Atatürk Millet Mektepleri Başöğretmeni olarak ilan edildi.[102]

Kadınlara 1930 yılında yerel, 1934 yılında ise genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.[103]

12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur. 1934 yılında yapılan kurultayda cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir.[104]

Atatürk’ün talimatıyla kurulan kurumlardan bir diğeri Türk Tarih Kurumu'dur. Türk tarih ve medeniyetini araştırmak amacıyla oluşturulan Türk Tarihi Tedkik Heyeti 4 Haziran 1930 tarihinde ilk toplantısını yapmış ve yönetim kurulunu seçmiştir. 29 Mart 1931 tarihinde Türk Ocakları’nın 7. Kurultayı’nda kapatılma kararı alınmasından sonra, 12 Nisan 1931’de Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti ismiyle yeniden örgütlenmiş ve çalışmalarına devam etmiştir. Kurumun adı 1935 yılında Türk Tarihi Araştırma Kurumu olarak daha sonra ise Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilmiştir.[105]

21 Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Kanunu'na göre her Türk, kendi adından başka, ailesinin ortak olarak kullanacağı bir soyadına sahip olacaktı. Bu soyadları Türkçe olacak, ahlâka aykırı ve gülünç adlar soyadı olarak alınamayacaktı. Soyadı Kanunu'nun kabulünden sonra 24 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verilmiştir.[106][107] 26 Kasım 1934 tarihinde çıkarılan kanunla ise; Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır.[108]

3 Aralık 1934'te çıkarılan Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun ile hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani giysi taşımaları yasaklanmıştır. Hükümet her din ve mezhepten uygun göreceği tek bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde ruhani kıyafetini taşıyabilmek için müsaade verebilecektir.[109]

Laiklik, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, İnkılapçılık ilkeleri 10 Mayıs 1931 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası'nın programında yer almış, 5 Şubat 1937'de ise anayasaya girmiştir.[110]

Siyasi Olaylar

Tek partili dönemde milletvekillerinin Atatürk tarafından seçilmesini eleştiren, 1920'lerin sonlarında yayınlanmış bir karikatür. Atatürk'ün kolunda eski yazı ile Halk Fırkası, binada ise Millet Meclisi yazmaktadır.

Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadele'yi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal Paşa dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Kazım Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. 1925 Mart'ında çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.

Eski İttihatçılar Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılmasından sonra, iktidara gelebilmek için tek yolun Mustafa Kemal'i öldürmek olduğuna karar verdiler ve suikast planları hazırlamaya başladılar. Suikast için en uygun yerin İzmir olduğuna karar verildi. Mustafa Kemal'in İzmir'e geleceği 16 Haziran 1926 günü suikastı yapmaya karar verdiler. Plana göre suikast, Başoturak'la Yemişçarşısı'ndan gelen sokakların, Kemeraltı'ndaki Hükümet Caddesi'yle birleştiği yerde yapılacaktı. Bu noktada Mustafa Kemal'in otomobili dönemeç nedeniyle yavaşlayacak, önce Lâz İsmail ile Gürcü Yusuf tabancaları ile ateş edecek gerekirse bomba da kullanacaktı. İlk saldırı başarısız olursa Ziya Hurşit de arkadan ateş edecekti. Sonra kalabalığa karışıp otomobile binecek ve giritli motorcu Şevki'nin motoruyla Sakız Adası'na kaçacaklardı. Ancak suikastı planlayanlardan Sarı Efe Edip'in İstanbul'a gitmesi ve Mustafa Kemal'in bir gün gecikmesi nedeniyle motorcu Şevki İzmir Valisine giderek Mustafa Kemal'e bir ihbar mektubu yazdı. Aynı gün Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi yakalandı. Sarı Efe Edip ve Aleaddin Bey de İstanbul'da yakalandı. İzmir'de kurulan İstiklal Mahkemeleri'nde 13 kişi idama mahkum edildi.[111]

Daha sonra İstiklal Mahkemeleri Ankara'ya geldi. Eski Maliye Nazırı Cavit Bey, Doktor Nâzım, eski Ardahan milletvekili Hilmi, İttihat ve Terakki'nin sorumlu sekreterlerinden Nail Bey idama, bazı İttihatçılar ise on yıl hapse mahkûm olmuştu. Yurt dışında bulunan Rauf Orbay 10 yıl sürgüne mahkum edilmişti. Soruşturmalarda suçsuz olduğu anlaşılan Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy serbest bırakıldı. Giritli motorcu Şevki'ye de 6500 lira mükafat verildi.[112]

1927'de kabul edilen Cumhuriyet Halk Fırkası Tüzüğü ile Atatürk partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı. 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu.[113] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadele'ye ilişkin resmî görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadele'yi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir tartışma konusu niteliği de taşır.[114] Atatürk 1927 yılında askerlikten Mareşal rütbesiyle emekli oldu.

Türk Ordusu Başkomutanı ve Cumhurbaşkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ferik Ali Sait Paşa ve Mirliva Mehmed Emin Paşa ile İnebolu'da (1925).

10 Nisan 1928 tarihinde yapılan anayasa değişikliğiyle anayasadan devletin dininin İslam olduğu hükmü ve TBMM’nin görev ve yetkilerinden söz eden 26. maddeden dinî hükümlerin yerine getirilmesi ibaresi çıkarılmıştır. Ayrıca, milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının yeminlerinden “vallahi” sözcüğü çıkarılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931 yılındaki programında, laiklik partinin ana unsurlarından biri olarak belirtilmiştir.[115]

12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükûmetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),[116] çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da gericilerin partiyi kullanmaları korkusu[117] ve partinin Mustafa Kemal'i hedef almasından[118] dolayı partiyi fesih etti.

Bu demokrasi denemesinden biraz önce, ordunun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini düşünerek Askerî Ceza Kanunu'nu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun) meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinlerde bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükmü koydurdu.

23 Aralık 1930 günü sabahı Menemen’de şeriat istediklerini belirten bir grup eyleme geçmiştir ve topladıkları insanlarla beraber belediye binasının önüne kadar gelmiştir. Olayı haber alan jandarma, grubu dağıtmak için Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay, emrindeki bir müfrezeyi bölgeye göndermiştir. Eylemciler arasından açılan ateş neticesinde Kubilay yaralanmış ve cami avlusuna doğru koşmaya başlamıştır. Cami avlusunda açılan ikinci el ateş sonucu yere düşmüştür. Daha sonra eylemciler bıçakla Kubilay'ın başını kesmiştir. Bu sırada alaydan yetişen kuvvetler bölgeye gelmiştir ve eylemcilerin ateş açması üzerine çatışma çıkmıştır. Eylemcilerden Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilmiştir. Olayın ertesinde sıkıyönetim ilan edilmiş ve yapılan yargılamalarda 32 kişi idama, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştır.[119]

29 Ekim 1933'te Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk milletine anlatmıştır.[120]

Ekonomi

Atatürk, Cumhurbaşkanlığı döneminde, sadece bürokratların değil tüm vatandaşların mülkiyet hakkını tanımış ve 1923-1938 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7,5 oranında büyüyerek Türkiye'nin GSMH'si dünya toplamının binde 3,62'sinden binde 6,52'sine yükselmiştir.[121] Atatürk'ün döneminde Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden biri olmuştur.[122]

Dış politika

Ürdün Kralı I. Abdullah ile (1937)
Türkiye'yi ziyaret eden Birleşik Krallık Kralı VIII. Edward ile (4 Eylül 1936)
Atatürk ve Afganistan Kralı Amanullah Han, Ankara (1928). Amanullah Han oldukça etkilendiği Atatürk reformlarının benzerlerini kendi ülkesinde uygulamaya koymaya çalıştı.[123] Atatürk döneminde Türkiye, Afganistan’ın modernleşmesi sürecine aktif bir şekilde destek verdi.[124]

Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularının başlıklarını Musul sorunu, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi, Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi, Balkan Antantı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Sadabat Paktı ve Hatay Sorunu oluşturmaktadır.

Atatürk dış politikasında gerçekçi davranmıştır.[125] Atatürk dış ilişkilerde dinamik ve gözü pektir; ama maceracı değildir.[125] Atatürk dış politikada kendisini hangi ilkenin yönettiğine dair “Biz kendimizi bilen kimseleriz. Olmayacak isteklerimiz yoktur[126]” olarak tanımlamıştır.[125] Atatürk İslamcılık ve Turancılık akımlarının zararlı boyutlarına karşı Misâk-ı Millî ile çizmiş olan sınırlarda kalınmasını benimsemiştir.[125] 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'nı Atatürk dış politikada belirleyici bir unsur olarak tutmuş, bu antlaşmada çizilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları büyük ölçüde (Hatay sorunu dışında) belirleyici olarak saptanmış, ekonomi açısından Lozan'ın kaldırdığı kapitülasyonlardan taviz verilmemiştir.[125] Atatürk'ün Lozan'ı temel almasının önemi geçen zaman içinde bakıldığında daha iyi anlaşılmaktadır; çünkü I. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alan bir ulusun çizdiği kavramlar o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşma olarak durmaktadır.[125]

Atatürk’ün sağlam kişiliğinin ve kararlı mizacının damgasını vurduğu ve tamamen millî bir karakter taşıyan dış politika uygulamaları günümüz için örnek alınacak pek çok temel niteliğe sahiptir.[127] Orta öğretimden itibaren askeri terbiye gören ve savaşlara katılan Atatürk'ün askerlik sonrası hayatında barışın idamesine uğraşmıştır. Ayrıca bu yolda örnek tutum ve davranışlar sergilemiştir. Bunları Atatürk’ün; “ Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasi güvenliğin gelişmesi için ilk ve en mühim şart milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde samimi olarak birleşmesidir” sözünde açıkça görebiliyoruz.[128]

Musul Sorunu

Lozan Antlaşması sırasında Türkiye-Irak sınırı çizilmemişti. Musul-Kerkük bölgesinde zengin petrol yataklarının bulunması İngiltere başta olmak üzere birçok ülkenin dikkatini çekiyordu. Zengin petrol yataklarının bulunduğu bölge, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanması sırasında İngiltere tarafından işgal edilmişti. I. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Irak'ta İngilizlere bağlı bir yönetim kurulmuş, bu ülke İngiliz mandası altına alınmıştı. Musul, nüfusunun çoğunun Türk olması sebebiyle Misak-ı Milli dâhilindeydi. Ancak İngilizler zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgeyi bırakmaya yanaşmıyorlardı. Lozan Barış Antlaşması sırasında bu konuda bir sonuç alınamamış, sorunun daha sonra Türkiye ve İngiltere arasında çözülmesine karar verilmişti. 1924 yılında görüşmelere başlanmış fakat sonuç alınamamıştır. Daha sonra sorun Milletler Cemiyeti'ne götürülmüştür. 1924 yılının Ekim ayında toplanan Milletler Cemiyeti de Türkiye-Irak sınırını çizmiş ve Musul bölgesini Irak tarafında bırakmıştır. 13 Şubat 1925'te ise Şeyh Sait İsyanı çıkmıştır.15 Nisan'da tamamen bastırılan ayaklanma İngilizlerin işine yaramıştır. Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkan Türk ordusu hırpalanmış, Musul-Kerkük üzerine askeri harekât yapma imkânı ortadan kalkmıştır. Bu durumda Türkiye, 5 Haziran 1926 tarihinde İngilizlerle imzalanan Ankara Antlaşması gereğince bazı maddi çıkarlar karşılığı, Milletler Cemiyeti'nin öngördüğü sınırı kabul etmiştir.[129]

Türk-Yunan İlişkileri

Türk Yunan yakınlaşması için 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı. Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi 1923 yılında Lozan Antlaşması'na ek protokol uyarınca Türkiye'deki Rumların Yunanistan'a, Yunanistan'daki Türklerin Türkiye'ye zorunlu göçüne karar verilmiştir. Türkiye'de sadece İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada'da, Yunanistan'da ise sadece Batı Trakya Türkleri mübadeleden muaf tutulmuşlardır[130]. Değişimin çok büyük bir bölümü 1923-1924 yıllarında gerçekleşmiş, ancak geriye kalan az sayıda olayda 1930 İnönü-Venizelos sözleşmesine dek zorunlu göç uygulamasına devam edilmiştir. 1934'te Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı.

Milletler Cemiyeti

Türkiye 13 Nisan 1932 tarihinde yapılan Cenevre Silahsızlanma Konferansı’nda Milletler Cemiyeti ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine İspanya ve Yunanistan Türkiye’nin Milletler Cemiyeti'ne kabul edilmesini teklif etmiştir. Türkiye’nin barışçı siyasetini gözlemleyen Milletler Cemiyeti bu teklifi 6 Temmuz 1932'de genel kurulda oy birliği ile kabul etmiştir. Türkiye 18 Temmuz 1932'de bu cemiyete üye olmuştur. Milletler Cemiyeti'nin yerini 1945 yılından itibaren Birleşmiş Milletler almıştır.[131]

Balkan Antantı

Balkan Antantını imzalayan devletler

Balkan Anlaşma Yasası, 9 Şubat 1934 tarihinde Atina'da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanan anlaşmadır.[132]

1933’te Almanya’da Nazi Partisi'nin iktidara gelmesi, İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar'da genişleme çabası ve Avrupa devletlerinin silahlanma yarışına girmesi dünya barışını tehdit etmeye başladı. Bu gelişmeler sonucunda Balkan devletleri arasında bir yakınlaşma meydana geldi. 14 Eylül 1933 tarihinde Ankara'da Türkiye ile Yunanistan Arasında İçten Anlaşma Yasası[133], 17 Ekim 1933 tarihinde Ankara'da Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaştırma Antlaşması[134], 27 Kasım 1933 tarihinde Belgrad'da Türkiye - Yugoslavya Dostluk, Saldırmazlık, Yargısal Çözüm, Hakemlik ve Uzlaştırma Antlaşması imzalandı.[135]

Montrö Boğazlar Sözleşmesi

Lozan Konferansı'nda Türkiye ve İtilaf Devletleri arasında Boğazlar rejimiyle ilgili Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştı. 1923 yılında imzalanan anlaşmanın tarafları İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya, Sovyetler Birliği ve Türkiye’dir. Bu sözleşme sayesinde savaş ve barış zamanında ticaret ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi serbest olacaktı.[136]

İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaşmasıyla birlikte Avrupa'da birçok siyasi değişiklik oldu. Boğazların herhangi bir saldırıya karşı korunmasını üstlenen devletlerden İtalya, Habeşistan'a saldırdı. Japonya ise kendi isteğiyle Milletler Cemiyeti’nden ayrıldı. Dünya barışının korunması için toplanan konferanslar neticesiz kalmış, tüm devletler silahlanmaya başlamıştı.[136]

Siyasi ortamın bozulduğunu gören Atatürk, Boğazlar meselesini kesin olarak çözmeye karar verdi. Türk Hükümeti, Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Lozan Antlaşması'ndaki Boğazlara ait hükümlerin değiştirilmesini talep etti. Bunun üzerine İsviçre'nin Montreux şehrinde bir konferans toplanmış ve 20 Temmuz 1936'da Türkiye, İngiltere, Fransa, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Japonya ve Sovyetler Birliği arasında Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır. Konferansa katılmamış olan İtalya daha sonra 2 Mayıs 1938'de Boğazlar Sözleşmesi'ne katılmıştır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin ana maddeleri şunlardır:[136]

Montreux Sözleşmesi 20 yıl yürürlükte kalacaktı. Ancak bu sürenin dolmasından 2 yıl önce antlaşmanın taraflarından hiçbirisi sözleşmenin iptalini istemezse, sözleşme yürürlükte kalmaya devam edecekti. Montreux Sözleşmesi'nin 1956'da süresi dolduğu halde böyle bir iptal isteği hiçbir ülke tarafından yapılmadığı için hâlen yürürlüktedir.[136]

Sadabat Paktı

İtalya'nın doğu ülkelerini hedef alan istila politikası nedeniyle Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında, 8 Temmuz 1937'de hran'da Sadabat Sarayı'nda imzalanmıştır. Devletler antlaşma ile dostluk ilişkilerini sürdüreceklerini, Milletler Cemiyeti Paktı ve Briand-Kellog Paktı'na bağlı kalacaklarını, birbirinin iç işlerine karışmayacaklarını, birbirlerine saldırmayacaklarını, ortak çıkarlarıyla ilgili konularda birbirlerine danışacaklarını ve sınırlarının korunmasına saygı göstereceklerini belirtmişlerdir.[137]

Hatay Sorunu

Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İskenderun Sancağı, Suriye’den Anadolu’ya ilerleyen Fransızlarca işgal edilmiştir. Böylece, birçok yerde olduğu gibi, Hatay’da da bir Millî Mücadele cephesi oluşmuştur.[138]

Yerel yasama meclisi Atatürk tarafından önerilen Hatay Devleti Bayrağı'nı kabul ettikten sonra Atatürk'ün gönderdiği telgraf

20 Ekim 1921'de, Fransa ile imzalanan, Ankara Antlaşması’nın 7. maddesine göre İskenderun, Suriye sınırları içerisinde kalacak; burada özel bir idare kurulup, Türk kültürünü geliştirmek için her türlü kolaylıktan yararlanılacaktır, resmî dil Türkçe olacak ve Türk parası geçerli olacaktır.[139]

Lozan Antlaşması’nda ise Suriye ile Türkiye arasında çizilen sınıra göre Hatay, Türk sınırları dışında kaldı.[140]

1936 yılında Suriye’ye bağımsızlık veren ve Suriye ile Fransa arasında ittifak kuran anlaşmada İskenderun Sancağı hakkında hiçbir hüküm yer almıyordu. Fransa, Suriye’den çekilirken, sancak üzerindeki yetkilerini Suriye’ye terk etmekteydi. Türk Hükümeti durumu kabul etmedi. Cenevre’deki Milletler Cemiyeti toplantısında Fransa ile yapılan görüşmeler netice vermeyince 9 Ekim 1936’da Fransa’ya resmî bir nota vererek, Suriye’ye yapıldığı gibi İskenderun Sancağı’na da bağımsızlık verilmesini istedi.[141] Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında: “... Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk olan, İskenderun — Antakya ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur. Bu işin hakikatini bilenler ve hakkı sevenler, alâkamızın şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve tabii görürler” diyordu.[142] Fransız büyükelçisi ile olan bir konuşmasında ise: “Hatay benim şahsî davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz” dedi.[143] 27 Ocak 1937’de Cenevre’de toplanan Milletler Cemiyeti, Hatay’ın bağımsızlığını kabul etmiş ve bir seçimle nüfus çoğunluğunun tespit edilmesine karar verdi.[144] Atatürk’ün Hatay’ı silâh zoruyla alabileceğini düşünen Fransızlar askerî bir anlaşma yapmayı istediler; bu anlaşma yapıldı. Anlaşma ile Hatay’da tarafsız bir seçim kabul edilerek, bunun için de bir kısım asker gücünün Hatay’a girmesine karar verildi. Kurmay Albay, Şükrü Kanatlı komutasındaki Türk birlikleri, Hatay’a girdi. 13 Ağustos’ta seçimler yapıldı ve Meclis çoğunluğunu Türkler kazandı. Böylece bağımsız Hatay Cumhuriyeti 12 Eylül 1938’de kuruldu. Bu Cumhuriyet ise, 30 Haziran 1939’da Türkiye’ye katılma kararını aldı.[145]

Trakya Manevraları

İtalya'da Benito Mussolini'nin Almanya'da ise Adolf Hitler'in iktidara geldikten sonra saldırgan bir şekilde silahlanmaları ve Avrupa kıtasında yeniden toprak paylaşımı peşinde koşmaları İkinci Dünya Savaşı'nın yaklaşması şeklinde değerlendiriliyordu. Bunu üzerine Atatürk hem silahlı kuvvetleri savaş durumuna hazırlamak hem de olası tehditlere bir gözdağı vermek için 1937 yılında Trakya Manevraları'nı düzenlemeye karar vermiştir. Kırklareli, Tekirdağ ve Edirne illerini kapsayan tatbikata 200 bin asker katılmıştır. Senaryoya göre Meriç Nehri boyunca saldıran hayali düşman kuvvetleri Kıyıköy, Vize'den çıkartma yapan birliklerce desteklenmiş ve Türk birliklerine saldırmıştır. Tatbikata Bulgaristan, Fransa, Irak, İngiltere, İran, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya askeri temsilcileri katılmıştır.[146]

Özel Hayatı

Doğum tarihi

1940 yılında Türkiye Cumhuriyeti Posta İdaresi'nce bastırılan ve Atatürk'ün doğum tarihinin 1880 olarak gözüktüğü posta pulu.

Atatürk'ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Kendisi de bilmiyordu. Gregoryen takvimi 26 Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicri takvim ve Rumi takvimin ortak noktaları, Atatürk'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296'nın yanında hicri veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak bulunmasını zor hale getirmiştir.[147] Faik Reşit Ünat araştırmaları sırasında Zübeyde Hanım'ın Selanik'teki komşularını ziyaret etmiş ve bu konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular Atatürk'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise kış günü (Ocak veya Şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk'ün kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal'in fırtınalı bir gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. Enver Behnan Şapolyo Zübeyde Hanım'ın 23 Kânunievvel 1296'da doğduğunu söylediğini belirterek Atatürk'ün 23 Aralık 1880'de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya Aydemir ise bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli Atatürk Müzesi'nde gösterimde bulunan Atatürk'ün son nüfus cüzdanının üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.[147] 1882 doğumlu olan Ali Fuat Cebesoy Şişli'deki evinde kendisinin "Rauf Bey'le ben senin ağabeyin sayılırız. Çünkü ikimiz de senden birer yaş büyüğüz." diye konuşmasını kaynak göstererek "1881 tevellütlü" olduğunu yazmıştır.[148]

Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin Atatürk'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk'ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi Günü” için Atatürk'ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir. Tevfik Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. Atatürk bu araştırmadan sonra “Neden 19 Mayıs olmasın?” demiştir. Bu tarih resmî olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881 yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Atatürk'ün doğum tarihini Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir. Ancak Gregoryen 13 Mart 1881, Rumi 1 Mart 1297'ye denktir, Atatürk'ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[147]

Atatürk'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Atatürk'ün doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır. Atatürk'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk geliyor olabilir. Atatürk'ün doğum günü, kendi onayıyla resmî olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[147]

Nüfus cüzdanı

993.815-B seri ve 51 sıra numaralı aldığı ikinci kimliği. Bir önceki kimliğinden farklı olarak, ikinci nüfus hüviyet cüzdanında Kamâl adı dikkat çekmektedir.

27 Mart 1923 tarihinde Ankara Nüfus Müdürlüğünce verilen nüfus cüzdanına göre, Boy: Orta, Saç: Sarı, Kaş: Sarı, Göz: Mavi, Burun: Adeta, Ağız: Adeta, Bıyık: Sarı, kesik, Sakal: Tıraş, Çene: Uzunca, Çehre: Uzunca, Renk: Beyaz, Alamet-i farika-i tabiiye: Tam, İsim ve şöhreti: Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Tarih ve mahall-i veladeti: Selanik, 1296, Pederinin ismiyle mahall-i ikameti: Tüccardan müteveffa Ali Rıza Efendi, Validesinin ismiyle mahall-i ikameti: Müteveffiye Zübeyde Hanımefendi, Sanat ve sıfat ve hizmet ve intihab selahiyeti: TBMM Reisi ve Başkumandan, Müteehhil ve zevcesi müteaddid olup olmadığı: Bir zevcesi vardır, Derecat ve sunuf-ı askeriyesi: Müşir, İkametgâh ise Hacı Bayram Mahallesi 161/1 idi.[149]

Yeni alfabenin kabulünden sonra yenilenmiş nüfus cüzdanlarından "993.814-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı: Kemal, soyadı Atatürk, "993.815-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı Kamâl, soyadı Atatürk, Meslek ve İçtimai vaziyeti: Reisicumhur, Medeni hali: Evli değildir, nüfus kütüğüne yazılı olduğu yeri ise Ankara Vilâyeti Çankaya Mahallesi Hane No. 139, Cilt: No. 56 ve Sahile No. 49 olarak yazılmıştır.

Ayrıca Atatürk'ün nüfus kaydı 27 Ocak 1933 tarihinde "Gaziantep Bey Mahallesi" olarak değiştirilmiştir.[150][kaynak güvenilir mi?]

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün websitesinde yapılan sorgulamada, TC kimlik no: 10000000146, kayıtlı olduğu il: Gaziantep, ilçe: Şahinbey, mahalle: Bey, cilt no: 10, aile sıra no: 44, birey sıra no: 1, adı: Gazi Mustafa Kemal, soyadı: Atatürk, baba adı: Ali Rıza Bey, anne adı: Zübeyde Hanım, doğum yılı: 1881, cinsiyeti: Erkek olarak gözükmektedir.

Doğum yeri

"Atatürk'ün evi" Apostolu Pavlu Cad. No: 71, Aya Dimitriya Mah., Selanik, Yunanistan[151]

Atatürk; Islahhane Caddesi, Koca Kasım Paşa Mahallesi, Selanik, Osmanlı Devleti'nde (Bugünkü Apostolu Pavlu Caddesi No: 75, Aya Dimitriya Mahallesi, Selanik, Yunanistan) bugün müze olan 3 katlı, 3 odalı ve pembe boyalı evde doğdu. Şerafettin Turan'ın kitabında "Ahmet Subaşı ya da Hatuniye Koca Kasımpaşa Semti" olarak geçmektedir.[152]

Ancak Atatürk'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın torunu Ferhat Babür'ün aktardığına göre Atatürk'ün doğduğu ev olarak bilinen ve yandaki fotoğrafta da gösterilen evdeki Selanik Konsolosluğu binası, Atatürk'ün doğduğu ev değildir. O ev, Zübeyde Hanım'ın ikinci kocası, yani Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in evidir.[153]

İsmi

Mustafa'ya neden Kemal isminin verildiğine yönelik çeşitli iddialar vardır. Afet İnan, bu ismi ona matematik öğretmeni Üsküplü Mustafa Efendi'nin Kemal adının anlamında olduğu gibi onun "mükemmel ve olgun" olduğunu göstermek için verdiğini söylemiştir.[154] Ali Fuat Cebesoy ise bu adı matematik öğretmeninin onu kendisinden ayırt etmek için koyduğunu belirtir.[155] Atatürk'ün bir biyografisini yazmış olan yazar Andrew Mango ise Mustafa'nın bu adı Namık Kemal'in adında "Kemal" bulunduğu için kendisinin koyduğunu iddia etmektedir.[156]

1921-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal unvan ve adıyla veya sadece Gazi unvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı kanun ile "Türklerin atası" anlamına gelen Atatürk soyadı verilmiştir.[157] Yine aynı kanuna göre "Atatürk" soyadı veya öz adı başka kimse tarafından alınamaz, kullanılamaz.[158]

Atatürk, Mustafa Kemal adını askeriyede faaliyet gösterdiği yıllar içindeki gelişimi ve başarılarından mütevellit hak ettiği Bey (1911), Paşa (1916) ve Gazi (1921) unvanlarıyla birlikte kullandı ve hem yaşadığı dönemde hem de ölümünden sonra o adla tanınır oldu; askeriye ile siyaseti tamamen ayırıp yalnızca siyasetin içinde yer almayı tercih ettiği 1923'ten, 1934'e değin gazete gibi medya organlarında onun için sıkça kullanılan unvan Gazi idi. 1935'te, Soyadı Kanunu'ndan sonra çıkarılan ikinci nüfus cüzdanında, Arapça bir ad olan Kemal'i milliyetçi tavrı doğrultusunda Eski Türkçede "büyük kale" anlamına geldiği iddia edilen[159] Kamâl[160] adıyla değiştirdi. 1934 ve 1935'te çıkarılan iki nüfus cüzdanına da Mustafa adı yazılmadı.

Dinî inancı

Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışında dua ediyor.

Atatürk'ün dinî inancı, onun söylemleri ile cumhurbaşkanlığı dönemindeki sosyal ve politik uygulamaları esas alınarak farklı biçimlerde yorumlanmaktadır. Kimi araştırmacılar onun dine ilişkin söylemlerinin dönemsel olduğunu vurgulamakta ve bu konuyla alakalı olumlu görüşlerinin 1920'lerin başlarıyla kısıtlı olduğunu belirtmektedirler.[161]

Bir sözünde dini "lüzumlu bir müessese" olarak gördüğünü ifade eden Atatürk, başka sözlerinde de İslam için "bizim dinimiz" ve "büyük dinimiz" gibi ifadeler kullanmıştır.[162] Ayrıca Kur'an için "şanı büyük" ve "en eksiksiz kitap", Muhammed için "peygamberimiz efendimiz hazretleri" ve "Allah'ın birinci ve en büyük kulu" demiştir.[162] 1922 ve 1923'te yaptığı iki konuşmada "Allah birdir, büyüktür." demiştir.[163] 1923 yılında kendisine armağan olarak Kur'an gönderilmesine "Bence kıymetini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkâr din duygularımla muhafaza edeceğim." sözüyle teşekkür etmiştir.[162] Kur'an'ın anlaşılarak okunmasına verdiği önemden ötürü Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir.[162][164] Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı'nda zaman zaman yakın dostlarıyla bir araya geldiğini ve kendisinin de bu ziyaretlere katıldığını anlatan manevi kızı Ülkü Adatepe, onun bazen efkarlanıp eski hikâyelerini anlattığını, savaşa giderken daima ellerini açıp "Allah'ım sen Türk milletini hiçbir zaman esir etme." diye dua ettiğinden bahsettiğini belirtmiştir.[165] Atatürk, Türk milletinin dinî inancı ile ilgili bir sözünde şu ifadeleri kullanmıştır:

"Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Bilince aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey içermiyor. Halbuki Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, sun’i, bâtıl itikatlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu konuda yeterli bilgisi olmayanlar, bu âcizler sırası gelince, aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yitirmiş ve mahkûm etmişler demektir; onları kurtaracağız."[162]

Atatürk'ün, dini "lüzumlu bir müessese" olarak gördüğünü belirttiğine ilişkin sözüne karşın "dini olanların fakir kalmaya mahkûm oldukları" ve bu nedenle "öncelikle din anlayışını kaldırmak" gerektiğine inandığına ilişkin görüşleri için de kaynaklar mevcuttur. Kazım Karabekir'in belirttiğine göre, Atatürk ona din ile ilgili olarak "dini olanların kazanamayacağını" ve "fakir kalmaya mahkûm olduklarını" söyleyip netice olarak önce din anlayışını kaldırmak gerektiğini söylemiştir.[166] Ayrıca İslam dinine ilişkin olumsuz sözleri de bulunmaktadır. Kazım Karabekir'in anlattığı üzere, Atatürk Balıkesir'de hutbe okumasına karşın daha sonra Kur'an ve Muhammed ile ilgili olumsuz sözler etmiştir.[167][168]

Farklı bir görüşe göre, 1926-27 yılları arasında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison, 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında Atatürk'ün kendisine şunları söylediğini yazmıştır:

"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır."[169]

Atatürk ortaokul ve liselerde ders kitabı olarak okutulması için kendi el yazısıyla kaleme aldığı Medeni Bilgiler adlı kitabın ilk ve en uzun bölümü olan Millet bölümünde şunları yazmıştır:

Öte yandan 1937 yılında yaptığı meclis konuşmasında şu sözleri söylemiştir:

"Bizim devlet idaresindeki ana programımız Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler bizi idarede ve siyasette aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmaları ile asla bir tutmamalıdır."[170]

Atatürk 1931 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu'na yazdığı sansürlenmiş[171] mektubunda şöyle diyor:[172]

Atatürk, 20 Temmuz 1915’te Madam Corinne’e gönderdiği mektubunda şunları diyor:

Dinî inancına ilişkin yorumlar

Araştırmacı-yazar ve gazeteci Murat Bardakçı, Atatürk'ün dinî meselelerdeki şahsi görüşlerini anlamak için Medeni Bilgiler eserinin okunmasını işaret etmektedir.[176]

Taha Akyol ise Atatürk'ün dini ile ilgili olarak "Atatürk'ün ideolojisi, Jön Türklerin pozitivist, materyalist ideolojisidir. Bu yüzden Atatürk'ün laiklik tatbikatı çok sert oldu." demiştir.[161]

Yaşar Nuri Öztürk bir sohbetinde[177] deist olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Prof. Dr. Zafer Toprak ise Atatürk'ün dine karşı mesafeli ve dinle ilgili sorunları olduğunu ifade etmiştir.[178]

Medeni Bilgiler kitabını köşe yazısında değerlendiren Can Dündar, ilgili yerlerin 1969 ve 1988'de Türk Tarih Kurumu tarafından sansürlendiği belirterek "Nasıl oluyor da din konusundaki görüşleri bu kadar net olan bir lider hâlâ yanlış yorumlanıyor?" demiştir.[179]

Tarih profesörü Mete Tunçay, bu konuyla ilgili İnönü Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta "Atatürk'ün bir deist olduğunu düşünüyorum. Agnostik ya da ateist değildi." demiştir.[180] Akşam gazetesine verdiği bir röportajda ise "Türkiye'de din, devletin denetimi altında. Bu hiç kimseyi memnun etmeyen bir durum. Mesela İmam Hatipler'de, şimdi öyle mi bilmiyorum ama kitaplarının başında Atatürk'ün portresi ve en büyük Müslüman Atatürk yazılıydı. Bu doğru değil tabii. Çünkü bana 'deist' gibi geliyor. Diğer yandan Prof. Şükrü Hanioğlu 'ateist' olduğunu düşünüyor. Tanrı'yı reddetmek yerine Atatürk'ün 'herhâlde bir Yaradan var' inancı içinde olduğu kanısındayım." açıklamasında bulunmuştur.[181]

Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu kitabının yazarı Andrew Mango, Grace Ellison'tan alıntıladığı sözleri kitabından aktararak Atatürk'ün deist olduğu değerlendirmesini yapmıştır.[182]

Evening Standard gazetesinin Atatürk'ün ölümünden sonra hazırladığı yazı dizisinin sonuncusu "Atatürk İslam Geleneğini Reddetti" başlığını taşıyordu.[183]

İlgi alanları

Atatürk Çankaya Köşkü'ndeki kütüphanede, 16 Temmuz 1929

Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi severdi. Tavla ve bilardo oynamak hoşuna giderdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine ilgi duyuyordu. Sakarya adını verdiği atına ve köpeği Foks'a çok değer verirdi. Bir yaveri zengin bir kitaplık oluşturan Atatürk'ü boş zamanlarında elinden tarihle ilgili kitapları düşürmeyen biri olarak anlatır. Başka meselelerle ilgilenmek yerine gereğinden fazla tarihi kitap okuyor olmasına bozulan bir politikacının ona "kitap okuyarak mı Samsun'a çıktın?" demesi üzerine Atatürk şu yanıtı verir: "Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiç birini yapamazdım."[184] Çankaya Köşkü'nde sık sık devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri verilirdi. Temiz ve düzenli giyinmeye önem verirdi. Doğayı çok severdi. Sıkça Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş amacıyla yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca biliyordu.[185]

Afet İnan; öğretmeni olan İsviçreli antropolog Profesör Eugène Pittard'ın, kendisine doktora tezi olarak verdiği "Türk Milleti’nin Özellikleri" konusunda Atatürk'ten yardım istedi. Atatürk; Afet İnan'ın önce kendi görüşlerini yazmasını ve fikirlerini daha sonra belirteceğini söyledi. Afet İnan'ın uzun çalışmasına karşılık, Atatürk kurşun kalemle, iki küçük not kâğıdı üzerine kendi tanımını yaptı.[151]

1939’da dönemin antropoloji alanında en saygın akademik yayın organlarından Revue anthropologique'de Pittard’ın Atatürk hakkındaki uzun bir makalesi çıktı. Derginin bu sayısı böylece Atatürk’ün anısına ayrılmış ve makale kapakta yer etmişti. Fransızca yazının başlığı “Antropolojiyi ve Tarihöncesini Canlandıran Devlet Adamı: Kemal Atatürk” idi. Bu makale Eugene Pittard’ın yıllarca Türkiye’de gözlemlediği bilimin evrimi ve Atatürk’ün bilime olan derin tutkusu üzerineydi.[186] Atatürk Hitit uygarlığı hakkındaki kazıların tutkulu bir takipçisiydi. Eugene Pittard, Atatürk'ün direktifleri ile Anadolu’nun birçok yerinde kazılara başlandığını ve çok önemli bulgular ortaya konulduğunu kaydediyordu.[187] Tarihçi İlber Ortaylı'ya göre her ne kadar zaman zaman Mustafa Necati gibi eğitimci kimseler çıksa da milli eğitim konusuyla CHP'de ilgilenen tek kişi Mustafa Kemal idi.[188]

Şahsi ilişkileri

Mustafa Kemal ve Latife Hanım

Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım'ın Fatma (1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu.[189] Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken o senelerde salgın olan difteri, o zamanki adıyla kuşpalazı hastalığından öldüler. En küçük kardeş Naciye, Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu bitirdiği sene, on iki yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Makbule Hanım 1956 yılına kadar yaşadı.

Makbule Atadan ve Salih Bozok'a göre, küçük Mustafa 12 yaşındayken Binbaşı Rüknettin'in 8 yaşındaki kızı Müjgân'a âşık olmuştur. Makbule Atadan'a göre ikinci aşkı Hatice olmuş ve Hatice'nin annesi müdahale ederek ilişkisini kesmiştir. Ardından Selanik Askeri komutanı Şevki Paşa'nın 12 yaşındaki kızı Emine (Emine Arık)'ye matematik dersi verirken âşık olmuştur. Bunun dışında Selanik'teyken Rum asıllı tüccar Eftim Karinte'nin kızı Eleni Kriyas'a âşık olduğu söylendiyse de kanıtlanmamıştır.

Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binası'nda ve eski Çankaya Köşkü'nde Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi Ragıp Bey'in yeğeni Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[190] Verem hastası olan Fikriye hanım tedavi olması için Almanya'ya gittikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım ile evlendi. Mustafa Kemal'e âşık olan Fikriye Hanım, Atatürk'ün Latife Hanım'la evliliğini öğrenince Türkiye'ye geri dönmüştür ve ilk işi köşke gitmek olmuştur. Ancak Latife Hanım onun geldigini görünce Atatürk'e haber vermeden yavere emir verir ve onu köşkten yaka paça attırır. Bunun üzerine Fikriye Hanım'ın Köşk'ünde tabanca ile intihar ettiği söylenir. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahati sırasında Latife Hanım'la kavga eden Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telgraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra yaverleri Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti.[191][192] Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.[193]

Zehra Aylin, Rukiye Erkin, ve Sabiha Gökçen.

Atatürk'ün manevi evlatları Abdurrahim Tuncak, Afife, Zehra Aylin, Rukiye Erkin, Nebile İrdelp, Sabiha Gökçen, Afet İnan, Sığırtmaç Mustafa ve Ülkü Adatepe'dir.[194]

1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16. Kolordu Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi. Abdurrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule'nin yanına gönderildi.[195][196] Zehra Aylin veya Zehra Mehmet; (Amasyalı Mehmet'in kızı), 1936 yılında Londra'dan ekspres treniyle Paris'e yolculuk ederken Amiens yakınlarında trenden düşerek hayatını kaybetti. Sabiha Gökçen ise ilk Türk kadın pilot[197] ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu[198] oldu.

Ölümü

Atatürk'ün ölümünden sonra çekilen bir fotoğrafı, Dolmabahçe Sarayı.

Atatürk'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu. Avrupa'dan doktorlar getirildi. Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç vermedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 09.05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayatını kaybetti. Cenazesi büyük bir törenle Ankara'ya uğurlandı ve Atatürk 21 Kasım 1938 günü Ankara'da yapılan büyük bir törenle Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu. Bundan 15 yıl sonra da 10 Kasım 1953'te kendisi için yaptırılan Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhında toprağa verildi. Vasiyetinde varlığını Türk Tarih Kurumu'na ve Türk Dil Kurumu'na bıraktı, Makbule Atadan'ın Çankaya'da oturmasını istedi, Makbule Atadan'a ve manevi kızlarına maaş verilmesini istedi, ayrıca İsmet İnönü'nün çocuklarına yurt dışı eğitimleri için gerekli olan desteğin verilmesini istemiştir.[199][200]

Anıtkabir'in panoramik bir görünümü.

Zaman dizini

Hatırası

Türkiye'nin her şehrinde Atatürk heykelleri dikilmiştir. İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından İstanbul'da Taksim Meydanı'nda yapılmış olan Cumhuriyet Anıtı

Türkiye genelinde anısının yaşatılması için kimi yapılara, adreslere ve kurumlara kendisinin ismi ve unvanlarını içeren isimler verilmiştir.[201]

Bunlardan bazıları; Atatürk Havalimanı, Atatürk Olimpiyat Stadı, Atatürk Barajı, Atatürk Köprüsü, Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi şeklindedir. Bunun yanı sıra Atatürk'ün Samsun'a çıkışına ithafen Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve 100. Doğum yıldönümüne ithafen Yüzüncü Yıl Üniversitesi gibi hatırlatıcı isimler de kullanılmıştır.

Türkiye'nin her il ve ilçe merkezinde Atatürk anıtları ve resmî kurumlarının girişinde Atatürk heykeli, büstü veya maskı vardır. Bunun yanı sıra bütün resmî makam odalarında ve birçok resmî çalışma ofisinde Atatürk büstü, maskı, portreleri veya fotoğrafları, takvimleri, kalemlikleri vb. süs eşyaları vardır. Ayrıca Türkiye'de Atatürk rozeti, Atatürk imzası bulunan etiket, kravat iğnesi, yüzüğü vb. Atatürk temalı süs eşyası taşıyan birçok vatandaş görmek mümkündür.

Türkiye'deki bütün resmî ve özel okullarda bir Atatürk köşesi bulundurulması zorunludur. Ayrıca ilköğretim ve lise kitaplarının başında ve her sınıfta da Atatürk portresi bulunmalıdır. Bunun yanı sıra örgün eğitimin bütün aşamasında Atatürk sevgisi ve inkılapları ayrı bir ders olarak ya da bazı derslerin bir bölümü olarak işlenir.

19 Mayıs tarihi Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye'nin yurt dışı temsilciliklerinde Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı olarak her yıl kutlanan bir millî bayramdır.

Atatürk'ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım tarihinde ölüm saati olan sabah 09.05'te Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'nin yurt dışı temsilciliklerinde bir dakika boyunca halkın büyük bölümü saygı duruşunda bulunur, araçlar durur ve kesintisiz korna çalarlar.

Artvin yöresine ait bir halk oyunu olan ve eskiden "Artvin Barı" olarak bilinen, 1936 yılında Atatürk'ün karşısında oynanan yöresel oyun Atatürk'ün çok beğenmesi üzerine Atabarı olarak adlandırılmıştır.[202][203][204]

Ayrıca Dünya'nın farklı ülkelerinde de Mustafa Kemal Atatürk anısına anıtları dikilmiştir. Avustralya Canberra'da, Romanya Bükreş'te, Küba Havana'da ve Şili'nin başkenti Santiago'da bu anıtlar görülebilmektedir.

31 Temmuz 1951 tarihinde Demokrat Parti hükümeti döneminde yürürlüğe giren Atatürk'ü Koruma Kanunu ile Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etmek ve Atatürk'ü temsil eden heykel, büst, abide vb. objeleri tahrip etmek veya kirletmek suç sayılmıştır.[205] Bu kanun aynı zamanda ifade özgürlüğü konusunda eleştirilere de maruz kalmıştır.

1927'de dolaşıma çıkarılan, ön yüzünde Atatürk'ün portresinin yer aldığı banknot.

Cumhuriyet dönemindeki ilk kâğıt paralar 1927'de İngiltere'de basılmıştır. Bu yılda basılan 1, 5 ve 10 lirada Atatürk'ün portresi filigranda gözükmekteydi. Diğer paralarda ise Atatürk hem filigranda hem de ön yüzdeki portre yerleştirmeye uygun alanda gözükmektedir. 1937'de tedavüle giren ilk Latin harfli paraların hepsinde ise Atatürk portreleri bulunmaktaydı.[206]

1925'te çıkarılan yasa gereği mevcut reis-i cumhur portreleri paralarda yer alıyordu.[207] Atatürk'ün ölümünden sonra paralarda yer alan portreler yeni reis-i cumhur İsmet İnönü'nün portreleri ile değiştirildi. İnönü'nün bu icraatı bazı kesimler tarafından Atatürk'e saygısızlık olarak yorumlandı.[207]

1951 yılında çıkarılan bir kanunla yaşayan kişilerin paraya portrelerinin basılması durdurulmuş ve tekrar bütün Türk paralarının ön yüzüne Atatürk portresi basılmaya başlanmıştır.[208] Bunun yanı sıra Cumhuriyet altınlarının ön yüzünde Atatürk kabartması bulunur.

Atatürk'ün günümüz kültürüne sinema, televizyon, müzik ve şiir gibi alanlarda kültürel etkileri olmuştur.

Eserleri

Mustafa Kemal Atatürk'e dair ilk belgesel olan The Incredible Turk.

Atatürk'ün ayrıca, 1915-1918 yılları arasında Anafartalar, Doğu Cephesi ve Karlsbad'daki hatıralarını yazdığı günlükleri de bulunmaktadır. Bunlardan Anafartalar Muharebatı'na Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. 1908-1938 yılları arasında Atatürk'ün imza attığı, yazdığı, söylediği kişisel notları dahil her şeyin toplandığı Atatürk'ün Bütün Eserleri adlı bir ansiklopedi de Kaynak Yayınları tarafından hazırlanmaktadır.

Atatürk'ün başarılarının ve kaleme aldığı eserlerin en önemli dayanaklarından biri de kitap okuma tutkusudur. Örneğin, sonraları dünya barışı ve insan hakları konularında önderler arasında yer alacak bir kimse olan H. G. Wells, 1921 yılında İngilizce olarak 1208 sayfalık İnsanlık Tarihi adlı bir kitap yayımlar. Bu kitap Atatürk tarafından kısa sürede okunur, değerlendirilir ve Türkiye'de yayımlandıktan sonra Nutuk'ta yer alır.[211] Yine 1756 yılında toplam 5 cilt olarak Fransızca basılan Hunlar, Türkler ve Moğollar kitabı da onun okuduğu kitaplar arasındadır.

Atatürk tarafından kurulan kurumlar

Atatürk tarafından kurulan kurumlar aşağıdaki gibidir.[212]

Galeri

Ayrıca bakınız

Notlar

  1. CHP 1. Olağanüstü Kurultayı, Atatürk'ün vefatından sonra, 26 Aralık 1938'de toplandı. Bu kurultayda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, "değişmez genel başkanlığa" seçildi. Kurultay ayrıca, Atatürk'ü "Ebedi Şef" ilan etti.
  2. 1 2 19 Mayıs tarihi, Samsun'da Kurtuluş Savaşı'nın başlatıldığı gün olması hasebiyle Atatürk'ün sembolik doğum günüdür.
  3. "Künyesi". Kara Harp Okulu. http://www.kho.edu.tr/hakkinda/harbiyeli_ataturk/kunye.html.
  4. 1 2 Cunbur, Müjgân. Türk dünyası edebiyatçıları ansiklopedisi, 2. cilt (2004), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı: "Babası Ali Rıza Efendi (doğ. 1839), annesi Zübeyde Hanımdır Baba dedesi Hafız Ahmet Efendi, 14-15. yy.da Anadolu' dan göç ederek Makedonya'ya yerleşen Kocacık Yörüklerindendir."
  5. 1 2 Kartal, Numan. Atatürk ve Kocacık Türkleri (2002), T.C. Kültür Bakanlığı: "Aile Selânik'e Manastır ilinin Debrei Bâlâ sancağına bağlı Kocacık bucağından gelmişti. Ali Rıza Efendi'nin doğum yeri olan Kocacık bucağı halkı da Anadolu'dan gitme ve tamamıyla Türk, Müslüman Oğuzların Türkmen boylarındandırlar."
  6. Dinamo, Hasan İzzettin.Kutsal isyan: Millî Kurtuluş savaşı'nın gerçek hikâyesi, 2. cilt (1986), Tekin Yayınevi,
  7. Vamik D. Volkan & Norman Itzkowitz, Ölümsüz Atatürk (Immortal Ataturk), Bağlam Yayınları, 1998, ISBN 975-7696-97-8, p. 37, dipnote no. 6 (Atay, 1980, s. 17)
  8. http://www.whereismacedonia.org/en/where-to-go-in-macedonia/museums-in-macedonia/327-mustafa-kemal-ataturk-memorial-museum-in-village-kodzadzik-in-municipality-centar-zupa
  9. Andrew Mango, Ataturk: The Biography of the Founder of Modern Turkey, Overlook TP, 2002, p. 27.
  10. Ernest Jackh The Rising Crescent, Goemaere Press, 2007, p. 31, Turkish mother and Albanian father
  11. Isaac Frederick Marcosson, Turbulent years, Ayer Publishing, 1969, p. 144.
  12. Yale Richmond, From Da to Yes: understanding the East Europeans, Intercultural Press Inc., 1995, p. 212.
  13. Sevtap Gamsız, T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, 2012 İstanbul, s. 12
  14. Önder, Ali Tayyar. Türkiye'nin Etnik Yapısı: Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler (2008), Kripto Kitaplar, sf. 320
  15. Türk Dili: Dil ve Edebiyat Dergisi, 493-498. sayılar (1993), Türk Dil Kurumu, sf. 135
  16. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 "Atatürk, Kemal." Encyclopædia Britannica Ultimate Reference Suite. Chicago: Encyclopædia Britannica, 2011.
  17. Cunbur, Müjgan. Türk dünyası edebiyatçıları ansiklopedisi, 2. cilt (2004), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, sf. 1: "Anne Zübeyde Hanım, Sangüllü Hacı Sofu soyundan Varyemezoğlu İbrahim Feyzullah Efendinin kızıydı. 1857 yılında doğan Zübeyde, henüz on dört yaşında iken evlendi. Ailesi, Selânik civarındaki Langaza beldesine gelip yerleşen Anadolu Türk"
  18. Kutay, Cemal. Atatürk'ün Beraberinde Götürdüğü Hasret: Türkçe İbadet: Ana Dilimizle Kulluk Hakkı, 1. cilt (1998), Aksoy Yayıncılık, sf. 130
  19. "19 Mayıs: Ata'nın doğum günüm dediği tarih". ntvmsnbc. http://www.ntvmsnbc.com/id/25096543. Erişim tarihi: 20 Ağustos 2011.
  20. Tuğlacı, Pars. Çağdaş Türkiye, 1. cilt (1987), Cem Yayınevi, sf. 2
  21. Aydemir, Şevket Süreyya (Mart 2011). "Zübeyde" (Türkçe). Tek Adam, Cilt I (32. Özel Basım bas.). Ankara: Remzi Kitabevi. s. 30. 978-975-14-0670-5.
  22. Atatürkçü düşünce (1992), Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, sf. 696
  23. Baba, İmran. Културните взаимодействия на Балканите и турската архитектура. Международен симпозиум 17-19 май 2000, Шумен-България (2001), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, sf. 24
  24. Aydemir, Şevket Süreyya. Tek adam (1963), Remzi Kitabevi, sf. 44
  25. Bayhan, Fatih. Gölgesinde Mustafa Kemal büyüten kadın Zübeyde Hanım (2008), Pegasus Yayınları, sf. 78
  26. İzmir Ticaret Odası, Atatürk'ün Evi - Bir ulusun geleceğinin doğduğu yer, y.y, t.y.:
  27. "Atatürk'ün Hayatı Öğrenim Hayatı". Kara Harp Okulu. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304201611/http://www.kho.edu.tr/atasayfa/index.htm. Erişim tarihi: 20 Ağustos 2011.
  28. Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, Temel Yayınları, İstanbul, 2000, s. 27.
  29. 1 2 Celâl Erikan, Komutan Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1972, s. 72.
  30. "KRONOLOJİ 1881 - 1912 Yılları". ataturk.net. 9 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150909233641/http://www.ataturk.net:80/kronoloji/1881.html. Erişim tarihi: 20 Ağustos 2011.
  31. Erikan, Celal (Mayıs 2006). "Ek IV - Notlar" (Türkçe). Komutan Atatürk (IV. Baskı bas.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s. 782. 975-458-288-2. "Okullardan kışın çıkışının nedeni Yunan Savaşı'ndan başlanarak kısa öğretim yılları uygulanmasındandır."
  32. 1 2 3 4 5 6 7 8 T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları, Türk İstiklâl Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genkur. Basınevi, Ankara, 1972, s.1-17.
  33. Erikan, Celal (Mayıs 2006). "IV. Suriye'de Başlayan Görev" (Türkçe). Komutan Atatürk (IV. Baskı bas.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s. 61-67. 975-458-288-2.
  34. Ali Fuat Cebesoy, a.e.g., s. 117-119.
  35. Kâzım Karabekir (Haz: Faruk Özerengin), İttihat ve Terakki Cemiyeti 1896-1909, Emre Yayınları, İstanbul, 1994, s. 322.
  36. 1 2 3 Erikan, Celal (Mayıs 2006). "V. Mustafa Kemal Selanik'te" (Türkçe). Komutan Atatürk (IV. Baskı bas.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s. 69-82. 975-458-288-2.
  37. Rachel Simon (1999). 'Reformlara Başlangıç: Mustafa Kemal Libya'da.' Jacob M. Landau (Yay. Haz.) (1999).Atatürk ve Türkiye'nin Modernleşmesi, İstanbul: Sarmal, ISBN 975-8304-18-6 (s. 39-48) içinde. s.40.
  38. Rachel Simon, a.g.e., s. 46.
  39. Türker, Şule (16 Ocak 2003). "Tek korkusu uçağa binmekti". Gazetevatan. 5 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150705004217/http://www.gazetevatan.com/tek-korkusu-ucaga-binmekti-3482-yasam/. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2015.
  40. Akın, Sunay (2009). Ay Hırsızı. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları. s. 120. ISBN 9789944887526. http://www.cayyolu.com.tr/haber/Ataturk-ucaga-neden-hic-binmedi/41436.
  41. http://gundem.bugun.com.tr/marmaranin-altindaki-34-yillik-sir-haberi/71828
  42. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, 31. cilt (2006), Türkiye Diyanet Vakfı, sf. 340
  43. Tuğlacı, Pars. Çağdaş Türkiye, 1. cilt (1987), Cem Yayınevi, sf. 14
  44. Pakalın, Mehmet Zeki. Sicill-i Osmanî zeyli: Ohannes Nuryan Efendi-Reşad Bey, Türk Tarih Kurumu
  45. Atatürk Serisi, 4. sayı (1963), Milli Eğitim Basımevi, sf. 54
  46. Turco-Italian War 1911-12, The Encyclopedia Americana (1954). cilt 27, s.175-177.
  47. 1 2 Şıvgın, Hale. "Mustafa Kemal’in İlk Savaşı". Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu) IV (10). http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-10/mustafa-kemalin-ilk-savasi. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2015.
  48. "Atatürk Kronoloji 1881-1919". İstanbul Valiliği. 4 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150704163733/http://www.istanbul.gov.tr/?pid=14215. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2015.
  49. 1 2 3 Ortaylı, İlber (27.10.2013). "Başkomutanın Sofya yılları". Milliyet. 6 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160306112222/http://www.milliyet.com.tr/baskomutanin-sofya-yillari/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/27.10.2013/1782859/default.htm. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2015.
  50. M.K. Paşa Çanakkale Savaşlarında
  51. Falih Rıfkı Atay, Çankaya (2010), Pozitif Yayınları, Bir komplo sf 116, ISBN 978-975-6461-05-5
  52. M.K. Paşa Filistin ve Suriye Cephesinde
  53. Hikmet Bayur, '1918 Bırakışmasından Az Önce Mustafa Kemal Paşa'nın Başyaver Naci Bey Yolu ile Padişaha Bir Başvurması', Belleten, C.XXI, Sayı: 84, Ekim 1957, s. 561-565, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C.IV, Türk Tarih Kurumu Basınevi, Ankara, 1991, s. 13-14 (Türk İnkılâp Enstitüsü Arşivi: 63/17436)
  54. Zekeriya Türkmen, Mütareke döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s.45-50.
  55. Falih Rıfkı Atay, Çankaya (2010), Pozitif Yayınları sf 202, ISBN 978-975-6461-05-5
  56. "Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışı". ataturk.net. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304120228/http://www.ataturk.net/mmuc/samsun.html. Erişim tarihi: 16 Ağustos 2011.
  57. "ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919)". ataturk.net. 1 Şubat 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160201090309/http://www.ataturk.net:80/mmuc/amasya.html. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2016.
  58. 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi, Atatürk Araştırma Merkezi web sayfası. 11 Temmuz 2009 tarihinde ulaşıldı.
  59. "AMASYA GENELGESİ (BİLDİRİSİ) 21-22 Haziran 1919". ataturk.net. 16 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160116143903/http://www.ataturk.net:80/mmuc/erzurum.html. Erişim tarihi: 1 Ağustos 2016.
  60. Atatürk ilkeleri ve İnkılâp tarihi Prof.Dr. İlhan GÜNEŞ
  61. "Atatürk ve ilimiz". Sivas Valiliği. 2 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160402182618/http://sivas.gov.tr/ataturk-ve-ilimiz. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2016.
  62. ABD teklifi.
  63. Falih Rıfkı Atay, Çankaya(2010), Pozitif Yayınları, sf. 310-311-312, ISBN 978-975-6461-05-5
  64. "Birinci İnönü Muharebesi ve Zaferi ( 09-11 Ocak 1921)". Genelkurmay Başkanlığı. 3 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160303232935/http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/Birinci_Inonu_Zaferi/Birinci_Inonu_Zaferi.html. Erişim tarihi: 17-08-2011.
  65. "İkinci İnönü Muharebesi (23 Mart – 1 Nisan 1921)". Genelkurmay Başkanlığı. 20 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20151120012041/http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/Ikinci_Inonu/Ikinci_Inonu_Muharebesi.html. Erişim tarihi: 17-08-2011.
  66. "Kütahya - Eskişehir Savaşları". ataturk.net. 4 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150904012304/http://www.ataturk.net:80/mmuc/kutahya.html. Erişim tarihi: 17-08-2011.
  67. Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 166. Baskı,(2005), s. 231-238
  68. Atatürk Araştırma Merkezi - Sakarya Meydan Muharebesi'nin Yankıları (Melhâme-i Kübrâ Büyük Kan Seli veya büyük Savaş Alanı)
  69. 1 2 3 SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ ( 23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921 ) "Sakarya Meydan Muharebesi". Genelkurmay Başkanlığı. http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/Sakarya_Meydan_Muharebesi/Sakarya_Meydan_Muharebesi.htm SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ ( 23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921 ). Erişim tarihi: 26 Eylül 2011.
  70. Atatürk ilkeleri ve İnkılâp tarihi Prof.Dr. İlhan GÜNEŞ
  71. 1 2 "9 Eylül 1922 İzmir'in Kurtuluşu". Genelkurmay Başkanlığı. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304002726/http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/Izmirin_Kurtulusu/Izmirin_Kurtulusu.htm. Erişim tarihi: 17-08-2011.
  72. Atatürk: Ben de Bir İnsanım Çetin Yetkin sf 14-15
  73. Milli Mücadelede İşgal Kuvvetleri
  74. İzmir'in Kurtuluşundan sonra Gönderilen ABD Savaş Gemileri
  75. "Mudanya Ateşkes Antlaşması Kısa Bilgi". Milli Eğitim Bakanlığı. 28 Mart 2015. 16 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160116104436/http://www.eokul-meb.com:80/mudanya-ateskes-antlasmasi-kisa-bilgi-74855. Erişim tarihi: 27 Temmuz 2016.
  76. "LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI)". Ataturk.net. 9 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160109163845/http://www.ataturk.net:80/mmuc/lozan.html. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2016.
  77. "TEVHİD-İ Lozan Barış Konferansı(24 Temmuz 1923)". Genelkurmay Başkanlığı. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304092759/http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/lozan_baris_konferansi/lozan_baris_konf.html. Erişim tarihi: 15 Ağustos 2011.
  78. Sedat Yazıcı ile Fatih Yazıcı, Tarihsellik ve Kuramsallık Arasında: 1921 ve 1924 Anayasalarında Kuvvetler Birliği/Ayrılığı Tartışması, bilig, güz 2011 59. sayı, sayfa: 248
  79. Taha Akyol, Atatürk'ün İhtilal Hukuku, 1. baskı, sayfa: 304
  80. Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 14, sayfa: 328-329
  81. Arı İnan, Gazi Musatafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, sayfa: 97
  82. Taha Akyol, Atatürk'ün İhtilal Hukuku, 1. baskı, sayfa: 306
  83. Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 16, sayfa: 118
  84. Ergil, Doğu. Milli Mücadelenin sosyal tarihi (1981), Turhan Kitabevi
  85. 'İstanbul'dan gazetecilere İzmit Kasrı'nda Mülakat', Atatürk'ün Bütün Eserleri, Cilt: 14 (1922-1923), s. 273-274.
  86. Zürcher, Erik Jan. Turkey: a modern history (2004), I.B.Tauris, sf. 195
  87. Türk dünyası araştırmaları, 152. sayı (2004), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, sf. 131
  88. Yavuz Donat, Sabah Gazetesi, 05/08/2005
  89. "Atatürk Bala Milletvekili" Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Atatürk Araştırma Merkezi Müdürü, Balabirlik.com
  90. Can Dündar, Yükselen Bir Deniz, İmge Kitabevi, S:120-145
  91. Önder, Mehmet. Atatürk'ün yurt gezileri (1998), Türkiye İş Bankası
  92. "TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU VE MEDRESELERİN KALDIRILMASI". Milli Eğitim Bakanlığı. 10 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150510013045/http://www.meb.gov.tr:80/belirligunler/10kasim/inkilaplari/egitim/tevhidi_tedrisat.htm. Erişim tarihi: 25 Nisan 2011.
  93. "HALİFELİĞİN KALDIRILMASI". Milli Eğitim Bakanlığı. 3 Ocak 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150103203900/http://www.meb.gov.tr:80/belirligunler/10kasim/inkilaplari/siyasi/halifelik.htm. Erişim tarihi: 25 Nisan 2011.
  94. "Sürgündeki Hanedan". Osmanlı Kulübü. 3 Kasım 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20121103060701/http://www.osmanlikulubu.com/eng/tarih-hanedan.aspx. Erişim tarihi: 25 Nisan 2011.
  95. Atatürk ilkeleri ve İnkılâp tarihi, Prof. Dr. İlhan GÜNEŞ Aşar Vergisinin Kaldırılması
  96. "Şapka İktisası Hakkında Kanun". Adalet Bakanlığı. 10 Ağustos 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20120810000927/http://www.mevzuat.adalet.gov.tr:80/html/389.html. Erişim tarihi: 9 Ağustos 2011.
  97. "677 Sayılı Tekke Ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine Ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men Ve İlgasına Dair Kanun". Diyanet İşleri Başkanlığı web sitesi. http://www.diyanet.gov.tr/turkish/mevzuat/mevzuatkanunicerik.asp?id=1767. Erişim tarihi: 9 Ağustos 2011.
  98. 1 2 3 "Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik". Milli Eğitim Bakanlığı. 5 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160305011924/http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/inkilaplari/toplumsal/takvim_saat.htm. Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011.
  99. "Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu". Milli Eğitim Bakanlığı. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304193323/http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/inkilaplari/hukuk/medeni_ceza.htm. Erişim tarihi: 17 Temmuz 2011.
  100. "Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (1926 TCK)". İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı. 24 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20120524003640/http://cezahukuku.istanbul.edu.tr/ders-gerecleri/turk-hukuk-reformu-ders-notu.htm. Erişim tarihi: 25 Nisan 2011.
  101. "Yeni Türk Harflerinin Kabulü)". Milli Eğitim Bakanlığı. 24 Ocak 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150124222605/http://www.meb.gov.tr:80/belirligunler/10kasim/inkilaplari/egitim/yeni_harfler.htm. Erişim tarihi: 26 Nisan 2011.
  102. Toplumsal Yaşamda Kadın Yard.Doç.Dr. Gürsel YAKTIL OĞUZ sf. 37
  103. "Tarihçe". Türk Dil Kurumu. 28 Aralık 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20111228020631/http://www.tdk.gov.tr:80/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF2858DA18F4388CDD. Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011.
  104. "Türk Tarih Kurumu'nu tanıyalım". Türk Tarih Kurumu. 20 Mart 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20130320152255/http://www.ttk.org.tr:80/index.php?Page=Sayfa&No=1. Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011.
  105. "Soyadı Kanunu". Milli Eğitim Bakanlığı. 24 Ocak 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150124102102/http://www.meb.gov.tr:80/belirligunler/10kasim/inkilaplari/toplumsal/soyadi.htm. Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011.
  106. "Atatürk: Kemal özatlı önderimiz bu soyadını aldı". Hakimiyet-i Milliye: s. 1. 25 Kasım 1934.
  107. "Efendi, bey, paşa gibi lakap ve unvanların kaldırılmasına dair kanun". Adalet Bakanlığı. 3 Haziran 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20120603150801/http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/579.html. Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011.
  108. "Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun". Adalet Bakanlığı. 3 Haziran 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20120603150749/http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/580.html. Erişim tarihi: 12 Ağustos 2011.
  109. Atatürkçülük üzerine denemeler Ercüment Kuran sf. 52
  110. Cemal Avcı. "İzmir Suikastı". Ankara: TC Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-28/izmir-suikasti-2. Erişim tarihi: 2015-05-25.
  111. Prof. Dr. Yücel Özkaya. "İzmir Suikastı". Ankara: TC Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-22/izmir-suikasti. Erişim tarihi: 2015-05-29.
  112. Söylev ve Demeçler, Uludağ Üniversitesi Yayınları, 2007
  113. "Atatürk ve Laiklik". Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 24, Cilt: VIII. Temmuz 1992. 10 Aralık 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20111210114614/http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=560. Erişim tarihi: 26 Nisan 2011.
  114. Koçak, Cemil. Belgelerle iktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası: tarih yazımında Serbest Cumhuriyet Fırkası (2006), İletişim Yayınları, sf. 197
  115. Mavioğlu, E. (30 Mart 2004). "Türkiye'de Sol Nerede?...(01)". 25 Nisan 2011 tarihinde erişildi, paragraf 14
  116. Çavdar, T. (1995). "Serbest Fırka", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8. sf. 2058. İletişim Yayınları, İstanbul
  117. TSK Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı, Arşiv Belgeleriyle Menemen Olayı - TSK, Ankara, s. 1-13
  118. http://www.ggdc.net/Maddison/Historical_Statistics/horizontal-file_03-2007.xls
  119. http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/aysan.htm
  120. Halil İnalcık, Osmanlı ve Modern Türkiye, Timaş yayınları, s. 178.
  121. Afganistan'ın Modernleşmesinde Türkiye'nin Rolü, Abdullah MOHAMMADİ
  122. 1 2 3 4 5 6 Bozkurt, Gülnihal (Temmuz 2003). "Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası". ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ XIX (56).
  123. 1923’de Arifiye’de yaptığı konuşma
  124. Kumkale, Tahir Tamer. Atatürk'ün Ekonomi Mucizesi. Pegasus Yayınları. s. 124. ISBN 9944326711.
  125. Kumkale, Tahir Tamer (1 Ağustos 2009). "Neden Atatürk'ün dış politikasını örnek almalıyız?". 11 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160311071414/http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=617. - http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=617
  126. Atatürk ilkeleri ve İnkılâp tarihi Prof.Dr. İlhan GÜNEŞ
  127. "Batı Trakya Türkleri". www.hrw.org. 6 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160306143518/https://www.hrw.org/legacy/reports/1999/greece/Greec991-04.htm. Erişim tarihi: 22.06.2009.
  128. T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Açık Öğretim Okulları (Açık Öğretim Lisesi- Meslekî Açık Öğretim Lisesi) İçin Hazırlanan 11. Sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 2 Ders Notları, Alim ÖZTÜRK, s 76, 2007
  129. İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye'nin Siyasal Antlaşmaları, I. Cilt (1920-1945), Basımevi, Ankara, 1989, s. 447-463.
  130. A.g.e, s. 433-436.
  131. A.g.e, s. 437-440.
  132. A.g.e, s. 441-446.
  133. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 "Montreux Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)". Genelkurmay Başkanlığı. 29 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160129111218/http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/montreux_bogazlar_sozlesmesi/montreux_bogazlar_sozlesmesi.html. Erişim tarihi: 18 Temmuz 2011.
  134. "Sadabad Paktı". 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304105722/http://www.ataturk.net/cumh/sadabat.html. Erişim tarihi: 18 Temmuz 2011.
  135. Tahsin Ünal, Türk Siyasî Tarihi, s. 575.
  136. "Hatay sorunu". 4 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150904012228/http://www.ataturk.net:80/cumh/hty.html. Erişim tarihi: 8 Ağustos 2011.
  137. Fahir Armaoğlu, XX. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s. 323-324.
  138. Fahir Armaoğlu, XX. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s. 348.
  139. Ruşen Eşref Ünaydın, Hatıralar, s. 5-6.
  140. Falih Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir?, s. 44.
  141. Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, s. 597-598.
  142. Bekir Tünay ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 5, Cilt: II, Mart 1986
  143. Milli Kütüphane internet sitesinde ilgili fotoğraflar 16 Ağustos 2012 tarihinde erişilmiştir
  144. 1 2 3 4 "Doğum Yılı ve Doğum Günü". 3 Eylül 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20110903120800/http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=222&Itemid=45. Erişim tarihi: 10 Kasım 2007.
  145. Ali Fuat Cebesoy, a.e.g., s. 21.
  146. Şerafettin Turan, Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik Mustafa Kemal Atatürk, Bilgi Yayınevi, Şubat 2004, s. 16-17.
  147. Şahinbey Hakkında, T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Gaziantep - Şahinbey İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü
  148. 1 2 Kutay, Cemal (Kasım 1999). Atatürk Bugün Olsaydı. Aksoy yayıncılık. ISBN 975-312-125-3.
  149. Şerafettin Turan, a.g.e. s. 20.
  150. 'Atatürk'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın torunu Ferhat Babür, ailesiyle ilgili bilinmeyen gerçekleri ilk kez anlattı' gazetesi (19 Ekim 2004)
  151. Afet İnan, Atatürk hakkında hâtıralar ve belgeler, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1959, sf. 8
  152. Ali Fuat Cebesoy, Sınıf arkadaşım Atatürk: Okul ve genç subaylık hâtıraları, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, 1967, sf. 6: "Benim adım Mustafa. Senin adın da Mustafa. Arada bir fark olmalı, ne dersin, senin adının sonuna bir de Kemal koyalım."
  153. Mango, Andrew (2004). Atatürk. Londra: John Murray. ISBN 978-0-7195-6592-2, sf. 37.
  154. 2587 sayılı Kemal öz adlı cumhurreisimize verilen soyadı hakkında kanun
  155. Murat Belge, Tanıl Bora, Murat Gültekingil. Milliyetçilik (2002), İletişim Yayınları, sf. 254
  156. Türklük araştırmaları dergisi, 17-18. sayılar (2005), Marmara Üniversitesi. Fen-Edebiyat Fakültesi, sf. 152
  157. 1 2 Düzel, Neşe (2012-02-06). "Taha Akyol: Atatürk yargı bağımsızlığını reddediyor". taraf. 20 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20140520220406/http://www.taraf.com.tr/yazilar/nese-duzel/taha-akyol-ataturk-yargi-bagimsizligini/19831/. Erişim tarihi: 20 Mayıs 2014.
  158. 1 2 3 4 5 "Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri". T.C. Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı. 27 Ağustos 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20130827182730/http://atam.gov.tr/wp-content/uploads/ATAT%C3%9CRK%C3%9CN-F%C4%B0K%C4%B0R-VE-D%C3%9C%C5%9E%C3%9CNCELER%C4%B0-I.doc. Erişim tarihi: 22 Mayıs 2014.
  159. "Atatürk ve Din". T.C. Millî Eğitim Bakanlığı. 25 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20140525232312/http://www.meb.gov.tr/aok/Aok_Kitaplar/AolKitaplar/Din_4/6.pdf. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2014.
  160. "Atatürk'ün Kur'an'a Bakışı". Osman Zümrüt. Ondokuz Mayıs Üniversitesi. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304141702/http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/Makaleler/194213524_200316010129.pdf. Erişim tarihi: 22 Mayıs 2014.
  161. "İşte Atatürk'ün harbe giderken ettiği dua". Sabah. 10 Kasım 2011. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/11/10/iste-ataturkun-harbe-giderken-ettigi-dua. Erişim tarihi: 22 Mayıs 2014.
  162. Kâzım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, 5. Basım, s.40, 1993
  163. Kâzım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, 5. Basım, s.46, 1993
  164. Dücane Cündioğlu, Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e Din ve Siyaset, Kapı Yayınları, s.49
  165. "Google Books üzerinden Turkey Today". Turkey Today. 25 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20140825123542/http://books.google.com.tr/books?ei=7TyBU6TQIsGGOK2sgKgK&hl=tr&id=_kdpAAAAMAAJ&dq=inauthor%3A%22Grace+Ellison%22&focus=searchwithinvolume&q=%22+I+have+no+religion%22. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2014.
  166. "Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin V. Dönem 3. Yasama Yılını Açış Konuşmaları". tbmm.gov.tr. 13 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160313105733/http://tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/5d3yy.htm. Erişim tarihi: 28 Temmuz 2014.
  167. http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/641005-80-yil-once-sansurlenen-mektup-bulundu
  168. yayin5.canliyayin.org:98/vesikalar/mkemalinelyazisiylaayethakkindakifikri.pdf
  169. Atilla Oral, Atatürk'ün Sansürlenen Mektubu, Demkar Yayınevi, 1. Basım, Sayfa: 61
  170. http://www.milliyet.com.tr/2001/04/09/guncel/gun01.html
  171. Erdal İnönü, Anılar ve Düşünceler-3, Doğan Kitap, 1. baskı, İstanbul 2001, Sayfa: 334
  172. "İlter Türkmen'e Düşen Görev" başlıklı yazısı, Habertürk, 7 Kasım 2012
  173. Öztürk, Yaşar Nuri (2014-03-22). "Atatürk deistti! (Yaşar Nuri Öztürk)". youtube. 27 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20151227000256/https://www.youtube.com/watch?v=GW1GXKK4teY. Erişim tarihi: 20 Mayıs 2014.
  174. "Atatürk'ün Kürt değil, din sorunu vardı.". radikal. 2012-04-09. 26 Haziran 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20150626131953/http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/ataturkun_kurt_sorunu_degil_din_sorunu_vardi-1084339. Erişim tarihi: 20 Mayıs 2014.
  175. Dündar, Can. "Atatürk'ün sansürlenen görüşleri". Milliyet.com.tr. 5 Şubat 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160205054809/http://www.milliyet.com.tr/2006/10/30/yazar/dundar.html. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2014.
  176. "Mete Tunçay: 'Atatürk Deistti...'". 15 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160315061156/http://www.iyibilgi.com//haber.php?haber_id=116287. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2014.
  177. "Din konusunda aydınlar üçkağıtçı". 12 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160312033909/http://www.aksam.com.tr/roportaj/din-konusunda-aydinlar-uckagitci--66283h/haber-66283. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2014.
  178. Mango, Andrew. Atatürk:Modern Türkiye'nin Kurucusu. Remzi Kitabevi. s. 532. ISBN 9789751409881. http://www.remzi.com.tr/kitap.asp?kitapId=1030&anakategori=51&kategori=114.
  179. Dünya Basınında Atatürk, Hazırlayan: Nuri Çolakoğlu, Doğan Kitap, s.66.
  180. Atatürkʼün Uşağı İdim, Hürriyet Yayınları, 1973, s. 267
  181. "Atatürk'ün Hayatı". Kültür Bakanlığı. 28 Aralık 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20111228211832/http://www.kultur.gov.tr:80/TR/belge/1-359/ataturkun-hayati.html. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2011.
  182. Zafer Toprak, Darwin'den Dersim'e Cumhuriyet ve Antropoloji, Doğan Kitap, s. 102.
  183. Zafer Toprak, Darwin'den Dersim'e Cumhuriyet ve Antropoloji, Doğan Kitap, s. 104.
  184. Zaman Kaybolmaz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006, s. 362.
  185. Orhan Soysal, Büyük Nutuk'ta Kim Kimdir?, Milenyum Yayınları, İstanbul, s. 13.
  186. Abbas Hayri Özdinçer Röportajı (haz. TCDD Basın Müşavirliği)
  187. Kılıç Ali (Der. Hulûsi Turgut), Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Ocak 2005, s. 535-540.
  188. Salih Bozok (Haz. Can Dündar), Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor, Doğan Kitapçılık, İstanbul, Nisan 2001, s. 111-113.
  189. Bakınız: Ayrılık üzerine Lâtife Hanım'a verilecek para ve eşyalar hakkında yazı, Atatürk'ün Bütün Eserleri, Cilt: 17 (1924-1925), s. 272 (aslı, Türk Dil Kurumu Arşivi Yurtiçi ve Yurtdışı Şube Müdürlüğü, Dosya No: 108.)
  190. "Atatürk’ün Manevi Evlatları". 19 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160319040457/http://www.isteataturk.com/haber/5502/falih-rifki-atay. Erişim tarihi: 23 Nisan 2011.
  191. Orhan Karaveli, Hürriyet pazar eki, 17 Ekim 1998, Sabiha Gökçen: O'nun erkek varisi yok
  192. Küçük, Yalçın. İsyan, 1. cilt (2005), İthaki Yayınları, sf. 237
  193. HvKK resmî sitesi
  194. Earliest female combat pilot Guinnessworldrecords.com. Erişim: 11 Haziran 2011
  195. Vikikaynak, Atatürk'ün vasiyeti
  196. http://www.hurriyet.com.tr/iste-ataturkun-vasiyetnamesi-28433985?noMobile=true#mobil
  197. Barton Barrack (20 February 2016). Teaching and Travelling in Turkey 2009 -2010: My Personal Observation. Xlibris Corporation. s. 23–. ISBN 978-1-5144-4438-2. https://books.google.com/books?id=b_uiCwAAQBAJ&pg=PT23.
  198. Atabarı (Artvin Ansiklopedisi) Erişim tarihi: 11 Ağustos 2011
  199. Mahmut Ragıp Gazimihal; Türk Halk Oyunları Kataloğu I (yay. haz. Nail Tan), Ankara, 1991
  200. İzzet Varan; Artvin Yöresi Halk Oyunları, Artvin, Özel Sayı No: 9, 7 Mart 1988
  201. "Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun". Adalet Bakanlığı. 3 Haziran 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20120603150742/http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/956.html. Erişim tarihi: 2011-08-09.
  202. "Türk Lirası 80 yaşında". Milliyet Pazar. 6 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160306111141/http://www.milliyet.com.tr/2007/12/03/pazar/paz01.html. Erişim tarihi: 07-09-2011.
  203. 1 2 Ardıç, Engin (18 Nisan 2008). "Gül'lü para uyar mı?". Sabah. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. http://web.archive.org/web/20160304212355/http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2008/04/16/gul_lu_para_uyar_mi. Erişim tarihi: 25 Haziran 2015.
  204. Mustafa Armağan, Korku Duvarını Yıkmak - Küller Altında Yakın Tarih 4 (4. Baskı Nisan 2011) "İsmet İnönü paraların üzerinden Atatürk'ün resimlerini neden kaldırmış?", sf. 28-29
  205. İnan, Afet. Atatürk hakkında hâtıralar ve belgeler (1959), Türk Tarih Kurumu Basımevi, sf. 10
  206. Meydan, Sinan. Atatürk ile Allah arasında (2009), İnkılâp, sf. 284
  207. Atatürk'ün Okuma Tutkusu.
  208. Mustafa Kemal Atatürk Biyografisi - Biyografi.info

Dış bağlantılar

Siyasi görevi
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Türkiye Cumhurbaşkanı

29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1938
Sonra gelen:
İsmet İnönü
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
24 Nisan 1920 - 29 Ekim 1923
Sonra gelen:
Fethi Okyar
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
TBMM İcra Vekilleri Heyeti Başkanı
25 Nisan 1920 - 24 Ocak 1921
Sonra gelen:
Fevzi Çakmak
Parti siyasi görevi
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
11 Eylül 1923 - 10 Kasım 1938
Sonra gelen:
Celal Bayar (vekaleten)
Askerî görevi
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Türk Ordusu Başkomutanı
5 Ağustos 1921 - 29 Ekim 1923
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
9. Ordu Genel Müfettişi
16 Mayıs 1919 - 9 Temmuz 1919
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
Önce gelen:
Müşir Otto Liman von Sanders
Yıldırım Ordular Grubu Komutanı
31 Ekim 1918 - 7 Kasım 1918
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
Önce gelen:
Ferik Fevzi Paşa
7. Ordu Komutanı
7 Ağustos 1918 - 7 Kasım 1918
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
Önce gelen:
Müşir Ahmed İzzet Paşa
2. Ordu Komutanı
7 Mart 1917 - 5 Temmuz 1917
Sonra gelen:
Ferik Fevzi Paşa
Önce gelen:
Miralay Hans Kannengiesser
16. Kolordu Komutanı
19 Ağustos 1915 - 7 Mart 1917
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Anafartalar Grup Komutanı
8 Ağustos 1915 - 19 Ağustos 1915
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
19. Tümen Komutanı
23 Ocak 1915 - 8 Ağustos 1915
Sonra gelen:
Miralay Mehmed Şefik Bey
Onursal unvanlar
Önce gelen:
Önce gelen yoktur.
Padişahın Onursal Yaveri
15 Ağustos 1918 - 9 Temmuz 1919
Sonra gelen:
Sonra gelen yoktur.
This article is issued from Vikipedi - version of the 1/10/2017. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.